içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Aile Önündeki Engeller

Bir toplumun sosyal bağlar kurmasında ve onu şekillendirmesinde, küçük bir toplum olarak ailenin rol ve konumu herkesçe bilinmektedir.

Aile Önündeki Engeller

Bismillahirrahmanirrahim

Bir toplumun sosyal bağlar kurmasında ve onu şekillendirmesinde, küçük bir toplum olarak ailenin rol ve konumu herkesçe bilinmektedir. Birey ve toplumun mutluluğunda çok önemli bir rol ifa eden bu küçük ve kader belirleyici kurum, ne yazık ki son dönemlerde farklı buhran ve afetlerle burun buruna gelmiştir.

Aklî, fıtrî ve dinî yasa ve kuralların göz ardı edilmesi, beşerî toplumların çoğunda ve özellikle de gelişmekte olan ülkelerde aile kurumunu acı ve üzücü olaylarla karşı karşıya getirmiş ve büyük sorunlara neden olmuştur. Durumun vahameti ve kutsal aile kurumunun yıkım eşiğine gelmiş olması, uluslararası düzeyde yetkili kurum ve kuruluşları bu hususta kafa yormaya ve çözüm üretmeye sevk etmiştir. Ancak boşanma konusunda getirilen ağır yasalar, aileler için öngörülen yardım ve teşvik paketleri, genç eşler için sunulan kolaylıklar... bile bu toplumlardaki aile sorunlarını azaltamamıştır.

Sözü edilen toplumların asıl ve en temel sorunlarından biri, aile bireylerinin, olmazsa olmaz ailevi ilkelere bağlı olmamaları ve sözüm ona, bireysel özgürlükler adına aile saygınlığını önemsememeleridir. Bunu şöyle örneklendirebiliriz:

"Perm" şehri, bir milyon nüfusuyla Rusya'nın kuzeyinde ve Avrupa yakasındaki büyük şehirlerden biridir. Sağlık uzmanlarından oluşan bir ekip, bu şehirde gerçekleşen kayıtlı hamilelik olaylarını bir yıl boyunca araştırmış ve şu sonuca varmışlardır.

– Doğum yapanların yüzde on dördü, kocası olmayan kadınlardır.

– Hamileliklerin yüzde yirmi yedisinde kürtaj yapılmıştır.

– Genel doğumların yüzde yirmi yedisi evlilik dışı gerçekleşmiştir.

– Sonuç itibariyle, bir yıl içinde dünyaya gelen çocukların sadece üçte biri meşrudur.

Bu ekip, yaptıkları araştırma ile elde ettikleri yıkıcı sonuçları şöyle sıralamışlardır:

1- Çoğu gençler hamileliklerinden dolayı evlenmek zorunda kalıyor ve genellikle de bu tür evlilikler devam etmiyor. Ülkede boşanma olaylarının artmasının temel nedenlerinden biri budur.

2- Çocukların çoğunun evlilik dışı ilişkiden dünyaya gelmiş olması, sonraki yıllarda ruhsal ve etik açıdan acı çekmelerine neden olacak, bu da olumsuz ve istenmedik sonuçlar doğuracaktır.

3- Bu şehirdeki çocukların çoğu, baba şefkat ve sevgisinden yoksun olarak büyümektedir ve bugün çocukların yüzde 30-40 kadarı babasız bir ailede ve annelerinin yanında bulunmaktadır.

Bu raporun son bölümünde, gençlerin evliliğe yanaşmamalarının nedenleri ele alınmış ve şöyle açıklanmıştır: Geçim zorluğu ve uzun süren tahsil hayatı, genç ailelerin karşı karşıya kaldıkları önemli sorunlardandır. Bunlardan daha önemlisi de, evlilik öncesi yasal olmayan cinsel ilişkiye ortamın müsait olmasıdır.[1]

Esefle belirtmek gerekir ki aile ocağının yıkım yaşadığını bildiren bu tür raporlar oldukça fazladır. En üzücü olanı ise, aile kurumunu sarsan olumsuzlukların yayılmasının Karl Marx ve Friedrich Engels gibi düşünürlerin teorilerinden kaynaklanmasıdır. Aile kavramının feshinin ve ortak yaşam tarzı inancının altyapısını bu düşünceler oluşturmuştur.

Bu aşırı düşünceler, kaostan başka bir sonuç doğurmamış ve hatta tarihin bazı dilimlerinde toplumu ve özellikle de gençleri buhran ve faciaya sürüklemiştir. Kuşkusuz ki bu düşünceler, aklî ve fıtrî dayanaktan yoksun olduğu gibi beşerî toplumlarda uygulanabilirlikten de mahrumdur.

Gelişmiş ülkelerde aile teşkilinin ilke ve dayanaklarına bağlı kalınmaması, bu ülkelerin sosyal kurumlarının çoğunu olumsuz yönde etkilemiştir. Öyle ki kendileri, en büyük faciaya neden olacak tehlikenin, "bu ülkelerdeki ailelerin içler acısı durumu" olduğunu kabullenmek zorunda kalmışlardır. Liberalizm girdabında bulunan aileler bir bir parçalanmakta ve sınırsız özgürlükler, aileler için birçok kısıtlamalara neden olmaktadır.

Bu ülkelerde anne ve babaya, ergenlik çağında olan çocuklarına karşı hiçbir sorumlulukları olmadığı, çocuklarının sorunlarına asla karışmamaları gerektiği öğretilmektedir. İsveç gibi ülkelerde, velilerin kendi çocuklarını cezalandıramayacakları, cezalandırdıklarında ise suçlu durumuna düşecekleri kanunlaştırılmıştır. Buna göre baba ve anneler, çocuklarının kötü arkadaşlarla arkadaşlık etmelerini, onlarla haşır-neşir olmalarını engelleme hakkına sahip değillerdir. İşte facianın başlangıç noktası tam da budur. Nereden başlayıp nerede bittiği belli olmayan bir özgürlüğün ürünü ancak amaçsızlık, kimliksizlik ve gerçek özden uzaklaşmak olacaktır. Böylece gençler, sanısal ihtiyaçlarını gerçek ihtiyaçlar olarak algılayacak ve olanca güçleriyle onları temin etmeye çalışacaklardır.

Sözü edilen bazı ülkelerde durum öyle bir trajediye dönüşmüştür ki, ailelerin sorunlarıyla ilgilenilmesi ve durumlarının iyileştirilmesi gerekirken, evlilik dışı ilişkilerden doğan çocuklar ve boşanmış ailelerin çocukları içi boş vaatlerle sokaklardan toplanıp ilke ve amacı belli olmayan kulüplere çekiliyor, cinsellik içerikli kitaplar okutularak ve erotik elbiseler giydirilerek gösteri salonlarına gönderiliyor, yine onların rol aldığı müstehcen ve porno filmleri sahneleniyor. Uyuşturucu madde bağımlılığı, suç alışkanlığı veya intihar girişimi, bu kimsesiz çocukların akıbetidir.

Oysaki sorumluluklarının bilincinde olup gereklerini yerine getiren bir ailenin varlığı, bu ve benzeri birçok sosyal hastalıkların kökünü kazıyacaktır. Bu nedenlerden dolayı aile konusuna ve ilgili konulara eğilmek ve bu hususta araştırma yapmak kaçınılmazdır. Ancak böylelikle aile kurumunu tehdit eden tehlikeler, sorunlar teşhis edilebilecek ve buna paralel olarak da çözümler üretilebilecektir.

Elem ve esefle belirtmek gerekir ki dünya toplumlarının cinsel sapkınlıklar da dâhil en büyük sorunları ve yaşadığı ahlâkî çöküntüler, ailevi konulara gerektiği şekilde ilgi gösterilmemesinden kaynaklanmaktadır. Bunların göz önünde bulundurulması durumunda, İslâm dininin çok dakik ve derin eğitsel kanunlar vazederek kutsal aile kurumuna değer vermekle insanlığı sağlıklı aile teşkiline ve sonuç olarak da sağlıklı toplum oluşturmaya yönlendirdiği anlaşılacaktır.

Şuna inanmaktayız ki, insanların din ile ve aile bağlamında dinî yasalarla ilişkisi güçlendikçe toplumun etik ve ruhsal zindeliği artacak ve toplum bireylerinin kültürel, sosyal ve ahlâkî sorunları azalacaktır.

 

---------------

[1]- Ekonomist dergisi, Londra, Ekim 1985.

Tarih: 14-09-2022

FACEBOOK YORUM
Yorum