içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Allah'ı Zikretmek - 4

İmanın mükemmelleşmesi için, zikir, konuşma ve şuhut makamlara ulaşılması ve bunlara ulaşmak için de bazı etkenlerden yararlanılmalıdır.

Allah'ı Zikretmek - 4

Bismillahirrahmanirrahim

Vuslat Yolları

İmanı mükemmelleştirmek, zikir, konuşma ve şühut makamına ulaşmak için aşağıdaki etkenlerden yararlanılabilir:

1- Tefekkür ve Burhan

Allah'ın varlık ve birliğini ispatlamak için getirilen burhan ve deliller bu yolun ışık tutanları olabilirler. Hikmet, kelam ve irfan kitaplarında ortaya konan burhanlarla dünyadaki bütün varlıkların yoksul ve muhtaç oldukları, hatta yoksulluk ve ihtiyacın ta kendisi oldukları; var olmalarında, varlıklarını sürdürmelerinde, bütün fiil ve hareketlerinde müstağni olan bir varlığa bağlı oldukları ve hatta bağlılığın ta kendisi oldukları ispatlanmıştır. Yine bütün bu varlıkların her açıdan sınırlı ve muhtaç oldukları tespit edilmiştir.

Varlık dairesinin tamamında, bir tek ihtiyaçsız ve sınırsız kemal dışında bir şey yoktur ve o da varlığında hiçbir noksanlık, kusur, sınır ve ihtiyaç olmayan Vacibu'l-Vücud'un (Allah-u Teâlâ'nın) zatıdır. O, bütün kemallere sahiptir. İlim, kudret, hayat ve diğer kemallerinin bir had ve sınırı yoktur. Her yerde hazır ve nazır olup hiçbir şey O'ndan gizli değildir. Bütün varlıklara yakındır, insana şahdamarından daha yakındır. Ayet ve hadisler de Allah'ı böyle vasıflandırmışlardır. İşte birkaç örnek:

Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:

Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz, Allah'ın yüzü orasıdır (oradadır). [1]

Başka bir yerde şöyle buyuruyor:

O (Allah), sizinle beraberdir, yapmakta olduklarınızı görendir. [2]

Yine Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

Biz ona (insana) şahdamarından daha yakınız. [3]

Başka bir ayette ise, şöyle buyurmaktadır:

Doğrusu Allah, her şeyin üzerinde şahit olandır. [4]

Allah'ı tanıma hakkındaki delil ve burhanlar üzerinde düşünmek, insanı küfür zulmetinden çıkararak iman dairesine sokar, tekâmül yolunu açar ve onu imanın gereği olan amele davet eder.

2- Allah'ın Ayetleri Üzerinde Tefekkür Etmek

Kur’an-ı Kerim, dünyadaki varlıkların her birini âlemlerin Rabbinin varlığına bir nişane ve delil olarak görmektedir. Çeşitli ayetlerde varlıkların güzelliklerinden, ilginçliklerinden ve onlara hâkim olan düzen, denge ve intizamdan; bilgili, güçlü ve hikmet sahibi olan Allah'ın varlığını anlamak için O'nun ayet ve nişaneleri konusunda tefekkür etmeyi önemle vurgular.

İnsanlardan kendi yaratılışları hakkında, ruh ve vücut yapılarındaki esrar ve ilginçlikler hakkında, dil, renk ve şekil değişikliklerinde ve eşlerin varlığı üzerinde, güneş ve yıldızların yaratılışı, onların düzenli hareketi ve güzellikleri, yine yeryüzü, dağlar, tepeler, ağaçlar, bitkiler, türlü deniz ve kara canlıları hakkında düşünmeleri istenmiş, bu konuda Kur’an-ı Kerim'de birçok örneğe değinilmiştir.

Doğrusu dünya güzellik ve ilginçliklerle doludur. Gördüğümüz her varlıkta yüzlerce gizli yönler vardır. İnsan, güneşten, yıldızlardan, galaksilerden ve bulutlardan, hayret verici atom dünyasına kadar; yerden, dağlardan, tepelerden ve madenlerden; okyanuslara, denizlere, göllere ve nehirlere varıncaya kadar bu güzellikleri yaşamaktadır.

Büyük ormanlardan çeşitli bitkilere, irili ufaklı ağaçlara; fil ve deve gibi büyük hayvanlardan, karınca ve sivrisineğe, hatta çeşitli virüs ve mikroplar gibi mikroskopla görülen canlılara kadar dünyadaki varlıkların güzelliklerini, zariflik, incelik ve ilginçliklerini ve onlara hâkim olan hassas denge ve düzeni görmekle bunların yaratıcısının sonsuz azamet, kudret ve hikmetinin farkına varır; hayret ve şaşkınlık içerisinde boğulur ve samimi olarak der ki: "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın." [5]

Yıldızlarla dolu olan gökyüzüne bakın ve onun üzerinde iyice düşünün. Ormanın kenarında oturarak Allah'ın azamet ve kudretini düşünün. Hayret! Dünya ne kadar da güzel!

3- İbadet

İnsan, iman ve marifet hâsıl olduktan sonra, salih amel ve vazifesini yerine getirmek için çaba harcamalı ve bu konuda ciddi olmalıdır. Çünkü iman ve marifet, salih amel vasıtasıyla, Allah'a yakınlık ve kurb makamına ulaşıncaya kadar gitgide daha bir mükemmelleşir. İman, marifet ve tevhit kelimesi yükselse de, ona yardım ulaştıran salih amelidir.

Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

Kim izzeti istiyorsa, bütün izzet Allah'ındır. Güzel söz (tevhit kelimesi) O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir. [6]

İman ve marifet için salih amel, uçak için benzin konumundadır. Uçağın benzini olursa, yükselerek hareketini sürdürebilir ve yakıtı bitince de düşer. İman ve marifet de beraberlerinde salih amel olduğu müddetçe insanı üstün makamlara yükseltir; salih amel ona yardım ulaştırmayınca da düşüverir.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

Yakin sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et. [7]

Kemale erişmenin, nefsi yetiştirmenin, yakin ve zikir makamına ulaşmanın tek yolu; vazifesini yerine getirmekte ciddiyetle çaba harcama, Allah'a ibadet ve kulluk etmektir. İbadet yolundan başka bir yolla yüksek makamlara ulaşabileceğini sanan kimse kesinlikle yanılmaktadır.

4- Zikirler ve Dualar

İslâm, zikretmeye ve zikri sürdürmeye özel bir önem vermektedir. Hz. Resul-i Ekrem'den (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamlarından (a.s)  elimize birtakım zikir ve dualar ulaşmış, onlardaki sevaplar buyrulmuştur. Zikir, gerçekte nefsin mükemmelleşmesine ve Allah'a yakınlaşmaya sebep olan bir çeşit ibadet sayılır. Örnek olarak şu hadislere dikkat ediniz:

Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: Beş şey insanın amel terazisini ağır yapar (ve onlar şunlardan ibarettir): “Subhanallah ve'l-hamdülillah ve la ilâhe illallah vallahu ekber” (demek) ve evladının ölümünde sabretmek. [8]

Yine şöyle buyuruyor: Beni miraca götürdükleri zaman cennete girdim. Meleklerin altın ve gümüşten bir köşk yapmakta olduklarını, ancak bazen işi bıraktıklarını gördüm. Onlara, "Niçin bazen çalışıyor ve bazen de işi bırakıyorsunuz?" diye sorunca, "Binayı yapmamız için gerekli olan araç ve gereçler olduğu zaman çalışıyor, araç ve gereçler bittiği zaman da duruyoruz" cevabını verdiler. "Kullandığınız araç ve gereçler nelerdir?" dediğimde, şöyle dediler: "Araç ve gereçler müminin dünyada “subhanallah ve'l-hamdülillah ve la ilâhe illellah vallahu ekber” demesidir. Mümin (bu zikirleri) söylediği zaman (bize bu vasıtayla araç ve gereç gönderir ve) biz köşkü yapmaya başlarız; o, (zikri) bırakınca biz de işi bırakıyoruz. [9]

Diğer bir yerde ise, şöyle buyuruyor: Her kim "Subhanallah" derse, Allah cennette onun için bir ağaç diker. Her kim "Elhamdülillah" derse, Allah-u Teâlâ cennette onun için bir ağaç diker. Her kim "Lâ ilâhe illallah" derse, Allah-u Teâlâ cennette onun için bir ağaç diker. Her kim de "Allahu Ekber" derse, Allah-u Teâlâ cennette onun için bir ağaç diker.

Bunun üzerine Kureyş'ten biri şöyle arz etti: "Ya Resulullah! O zaman cennette bizim çok ağacımız olacak, değil mi?!"

Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Evet, ancak ağaçları yakacak bir ateş göndermemeye dikkat edin. Zira Allah-u Teâlâ, Kur’an’da şöyle buyuruyor: Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin ve kendi amellerinizi geçersiz kılmayın." [10]

İnsana Allah'ı hatırlatan, Allah'ı “övgü”, “hamt” ve “tespih” anlamı taşıyan her söze “zikir” denir. Ancak hadislerde birtakım özel zikirler vurgulanmış ve onları okumak için sevaplar zikredilmiştir ki onların en önemlileri şunlardan ibarettir:

"Lâ ilâhe illallah, Subhanallah, Elhamdülillah, Allahu ekber... La havle ve lâ kuvvete illâ billâh, Hasbunellah ve ni'me'l-vekil. Lâ ilâhe illallahu subhaneke innî kuntu mine'z-zalimin. Ya Hayyu ya Kayyum ya men la ilâhe illa ent. Euzu emrî ilellah innallahe basirun bi'l-ibad. La havle ve la kuvvete illa billâhi'l-Aliyyi’l Azim. Ya Allah! Ya Rabb! Ya Rahman! Ya Erhame'r-Rahimin!, Ya Ze'l-Celali ve'l-İkram! Ya Ganiyyu ve ya Muğni!"

Yine dua ve hadislerde geçen Allah'ın diğer güzel isimleri de bu zikirler arasındadır. Bunların hepsi insana Allah'ı hatırlatan ve yakınlık vesilesi olan zikirlerdir. Sülûk eden insan bunlardan istediğini seçerek onu sürdürebilir. Ancak marifet ehli bazı zikirleri tercih etmişlerdir. Örneğin bazıları, "Lâ ilâhe illallah"ı tavsiye etmiş, bazıları "Subhanallahi ve'l-hamdülillahi ve lâ ilâhe illallah vallahu ekber" zikrini seçmiş, bazıları "Ya Heyyu ya Kayyumu ya men lâ ilâhe illa ent"i, bazıları "Ya Allah!" zikrini ve bazıları da diğer zikirleri önermişlerdir. Ancak bazı hadislerden "La ilahe illallah"ın diğer zikirlerden üstün olduğu anlaşılmaktadır.

Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: İbadetlerin en üstünü "La ilahe illallah" demektir. [11]

Yine şöyle buyurmuştur: Sözlerin büyüğü ve efendisi "La ilâhe illallah"tır. [12]

Hz. Resulullah (s.a.a) Cebrail'den Allah-u Teâlâ'nın şöyle buyurduğunu nakleder: "La ilâhe illallah" kelimesi sağlam bir sığınaktır; her kim ona girerse, benim azabımdan güvende olur. [13]

Ancak zikirden hedef Allah'a teveccüh etmek, O'na yönelmek olduğu için şöyle söyleyebiliriz: İnsanın dikkat ve teveccühünü Allah'a daha çok ve daha iyi çeken her söz zikirdir, dolayısıyla o söz söylenirse daha uygun olur.

Zikirde kişiler, durumlar ve makamlar farklıdırlar. "Ya Allah!" kelimesi bazı kimseler için veya bazı durumlarda daha iyi ve daha uygun olabilir. Bazı kişiler için "Lâ ilâhe illallah" kelimesi, bazıları için de "Ya Gaffar!" ve "Ya Settar!" kelimesi ve ayrıca diğer zikirler daha uygun olabilir. Dolayısıyla salikin kâmil bir öğreticiye ulaşabilmesi durumunda, bu konuda ondan yardım alması daha iyidir. Ama eğer bu konuda yararlanabileceği kâmil bir öğretici yoksa, dua ve hadis kitaplarından, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamlarının (a.s) buyruklarından yararlanabilir.

Bütün zikir ve ibadetler iyidirler ve doğru olarak yapıldıkları takdirde her biri insanın mukarribi (Allah'a yaklaştıranı) olabilir ve onu yüksek makamlara ulaştırabilir. Salik, onların hepsinden veya bazılarından yararlanabilir; ancak büyük şahsiyetler, insanın zikir ve şühut makamına erişmesi ve hedefine ulaşması için özel bir zikri seçmesini, özel bir keyfiyeti ve onu özel bir sayıda sürdürmesini tavsiye ederler. Ancak şu önemli noktaya dikkat edilmelidir ki, şeriatta olan zikir ve dualar birer ibadettir. Bunlar insanın genel olarak yakınlaştırıcısı olabilirlerse de, bütün bunlardan asıl hedef Allah'ın dışındaki her şeyden kopmak, Allah'a yönelmek ve kalp huzuru elde etmektir.

Dolayısıyla lafızları tekrarlamakla yetinip onların anlamına dikkat etmekten ve yüksek hedefe ulaşmaktan gafil olmamalıyız. Çünkü sadece lafızları tekrarlamak ve hatta onları sürdürmek pek de zor değildir. Bu amel tek başına insanı hedefe ulaştıramaz. Faydalı olabilecek asıl şey vesveseleri bertaraf etmek, Allah'a yönelik kalp huzuru bulmak ve düşünceleri bir noktaya toplamaktır. Bu çok zordur, çünkü insana zikir esnasında çeşitli düşünce ve vesveseler hücum eder ve Allah'ı anmaktan onu alıkoyar. Oysa vesveselerden kurtulmadıkça, nefsin ilâhî feyizleri ve ilâhî nurları kabullenmeye liyakati olmaz.

Kalp, yabancıların olmadığı ilâhî nurların parlayış yeri olabilir. Vesveselerden kurtulmak ve düşünceleri bir yere toplamak için azme, ciddi karara, nefisle cihada, kontrole ve direnmeye gerek vardır. Alıştırma yapmaksızın bir anda hazırlıklı olması imkânsızdır. Nefse yumuşak davranmalı ve onu yavaş yavaş bu amele alıştırmalıdır.

Ayetullah İbrahim EMİNÎ

 

 

-----------

[1]- Bakara, 115.

[2]- Hadîd, 4.

[3]- Kaf, 16.

[4]- Hac, 17.

[5]- Âl-i İmrân, 191

[6]- Fâtır, 10.

[7]- Hicr, 99.

[8]- Biharu'l-Envar, c.93, s.169.

[9]- Muhammed, 33; Biharu'l-Envar, c.93, s.169.

[10]- Biharu'l-Envar, c.93, s.168.

[11]- Biharu'l-Envar, c.93, s.195.

[12]- Biharu'l-Envar, c.93, s.204.

[13]- Biharu'l-Envar, c.93, s.192.

Tarih: 07-09-2023

FACEBOOK YORUM
Yorum