içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Bela ve Felaketlerin Felsefesi - 1

Yüce Allah âdildir ve O’nun her işi de hikmet esasına dayanmaktadır.

Bela ve Felaketlerin Felsefesi - 1

Müphemliğini koruyan meselelerden biri, doğal felaketler, belalar, dertler, acılar, mutsuzluklar, hezimetler, eksiklikler ve yetersizliklerin ilâhi adaletle nasıl bağdaştığı mevzuudur. Bu konuya biraz dikkatle bakılacak olursa, bütün bunların ilâhî adalet doğrultusunda cereyan ettiği ve adalete asla ters düşmediği kolaylıkla görülecektir. Bu tür sorulara iki şekilde cevap vermek mümkündür: Birincisi az ve öz; ikincisi ise, ayrıntılı ve teferruatlı olarak.

1- Az ve Öz Cevap: Yüce Allah'ın "Hakîm" ve "Âdil" olduğu; yarattığı her şeyin belli bir gaye ve hikmete dayandığı; hiç kimse ve hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı; her şeyden haberdar olup her şeyi bildiği ve bu nedenle de hikmete aykırı hiçbir şey yapmadığı; cehalet ve acizliğin sonucu olan zulmün yüce Allah'ın mukaddes zâtı için tasavvur dahi edilemeyeceği aklî ve naklî delillerle ispatlandığı hâlde, biz halâ söz konusu hadiselerin felsefesini anlayamıyorsak, bunun kendi bilgi ve bilincimizin kısırlılığından kaynaklandığını itiraf etmemiz gerekir.

Yüce Allah'ı sıfatlarıyla tanıyan biri için bu kısa cevap yeterli ve ikna edici olacaktır.

2- Teferruatlı Cevap (İnsanın kendisinin sebep olduğu belalar): İnsanoğlu hayatta birçok bela ve felaketle karşılaşmakta ve bunların asıl müsebbibi bizzat kendisi olmaktadır. Birçok tatsız ve mutsuzlukların asıl nedeni yine insanın bizzat kendi tembelliği ve gevşekliği olup çalışma ve gayreti bırakmasıdır. Çoğu hastalıklar insanın oburluğundan ve nefsine düşkünlüğünden kaynaklanır. Düzensizlik ve disiplinsizlik daima felaket ve bedbahtlık getirmiştir. İhtilaf ve dağınıklık daima bela ve felaket doğurmuştur.

Ancak, işin şaşırtıcı tarafı birçok kimsenin bu neden-sonuç ilişkisini her nasılsa unutması ve her şeyin suçunu yaratılış nizamına yükleme kolaylığına kaçmasıdır. Bunların yanı sıra bazı bebeklerin kör, sağır, dilsiz ve felçli olarak özürlü şekilde dünyaya gelmesinde de bizzat anneyle baba suçlu olup bu tür olaylar şeriat hükümleri ve sağlık kurallarını hiçe saymanın bir sonucudur. Her ne kadar zavallı bebek suçsuzsa da, bu, anneyle babanın zulüm ve cehaletinin doğal bir neticesidir.

Ebeveynin bu tür buyruk ve tavsiyelere uymaması hâlinde, bebeğin özürlü doğumundan sorumlu olacağı ve bunların hiçbirinin Allah'a mal edilemeyeceği apaçık ortadadır. Bilakis, bütün bunlar insanoğlunun maalesef kendi elleriyle kendisine veya başkalarına yüklediği belalardır.

Kur'ân-ı Kerim insanoğluna hitaben şöyle buyurur:

Hasenattan (iyilikler ve başarılardan) sana ulaşan şey, yüce Allah'ın katındandır ve kötülüklerden (üzücü olaylar ve yenilgilerden) sana ulaşan şey ise, senin kendindendir”. [1]

İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Umulur ki dönerler diye Allah, onlara kendi yaptıklarının bir kısmını tattırmaktadır. [2]

Acı Hadiseler ve İlâhî Cezalandırma

Hadiselerde de etraflıca şöyle geçmektedir: İnsanların başına gelen felaketlerle acı olayların önemli bir kısmı, işledikleri günahların bir sonucu olup, onlara verilen ilâhî bir cezadır.

İmam Rıza'dan (a.s) nakledilen bir hadiste şöyle geçer: Kullar, daha önce işlemedikleri yeni günahlar işlemeye başlayınca, yüce Allah da onlara ne olduğunu bilmedikleri yeni belalar musallat eder. [3]  

Bir hadis de İmam Cafer Sâdık'tan (a.s) aktaralım: Bazen insan öyle bir günah işler ki gece namazı kılmaktan mahrum kalıverir. Kötü amelin, onu işleyen kimse üzerindeki uğursuz etkisi, ete vurulan bıçağın etkisinden daha hızlıdır. [4]

Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: Allah'a andolsun ki bir kavmin refah ve mutluluğu, ancak kendi işledikleri bir kötülük nedeniyle ellerinden uçup gider; zira yüce Allah kullarına asla zulmetmez. [5]

Yine İmam Ali'den (a.s) aktaralım: Günah işlemekten sakının, bütün belalar ve rızkta yaşanan kıtlıklarının nedeni, işlediğiniz günahlardır. Hatta bir tarafınızın sıyrık olması, yere düşmeniz, başınıza bir felaket gelmesi günahlarınızın sonucudur. Allah-u Teâlâ "Uğradığınız her musibet ve belalar, bizzat kendi amellerinizin sonucudur." buyurmaktadır." [6]

Cezalandırmanın Kapsamlı Oluşu Üzerine Bir Soru

Kur'ân, hadisler ve tarihî belgeler açısından, insanların uğradığı bela ve felaketlerin çoğu cezalandırma amaçlıdır. Burada şu soru akla geliyor: Gazaba ve belaya uğrayan kavimlerde hem zalim ve hem mazlum insanlar vardı; müminlerle kâfirler bir arada yaşıyorlardı. Neden bu kavimlerin müminleri de kâfirlerle birlikte helak oldular?

Cevap: İslâm açısından müminlerle mazlumların uğradığı bela ve felaketlerin nedeni, kötülüğü nehyetme prensibini terk etmeleri, fesat ve zalimlerle mücadele etmemeleridir:

Etkileri sadece zalimleri değil, herkesi kapsayacak olan fitneden korkun”. [7]

Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: İnsanları iyiliğe çağırmayı, kötülüğü menetmeyi sakın ihmal etmeyin; aksi takdirde yüce Allah'ın genel azabı gelir hepinize ulaşır. [8]

Bir başka soru ise: Bazen bazı günahkârlarla zalimlerin çok müreffeh ve rahat bir hayat yaşadıklarını, hiçbir sorunları olmadığını ve buna karşılık nice müminlerin türlü sorunlarla boğuştuğunu görüyoruz. Bunun izahı nedir?

Cevap: Çeşitli ayet ve rivayetlerde zalimlerle günahkârlara verilen mühlet ve nimetlerin onların azabını arttırdığı geçer:

O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar. Biz onlara, ancak günahları daha da artsın diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azap vardır”. [9]

İmam Ali (a.s) şöyle buyurur: Rabbin sana sürekli nimetler veriyor ve sen de sürekli günah işliyorsan, bu durumda ciddi şekilde Allah'tan sakın. [10]

İmam Cafer Sâdık (a.s) şöyle buyuruyor: Yüce Allah bir kulunun saadet ve hayrını istediği zaman onun günah işlemesi hâlinde, rahatsızlığına yol açacak bir soruna müptela eder ve ona tövbeyi hatırlatır. Kendisine isyan eden kötü bir kulunu da cezalandırmak istediğinde yaptığı günaha karşılık ona nimet verip tövbeyi ona unutturur ve yaptığını sürdürmesini sağlar.

Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Biz onları bilmedikleri ve hiç ummadıkları yerden yavaş yavaş azaba doğru götürürüz." Yüce Allah burada söz konusu kötülere günah işlediklerinde nimet verdiğini hatırlatmaktadır. [11]

 

 

 

 

----------------------

[1]- Nisâ, 79.

[2]- Rum, 41.

[3]- Biharu'l-Envar, c.70, s.354

[4]- Biharu'l-Envar, c.70, s.358.

[5]- Nehcü'l-Belâğa, 178. Hutbe.

[6]- Nisâ, 79; Biharu'l-Envar, c.83, s.350, daha fazla bilgi için bk. el-Burhan Tefsiri c.4, s.127; Nuru's-Sekaleyn, 78. ayetin açıklaması; Biharu'l-Envar, c.78, s.52.

[7]- Enfal, 15.

[8]- Vesailu'ş-Şia, c.11, s.407.

[9]- Âl-i İmrân, 173.

[10]- İbn-i Ebi'l-Hadid Şerhi, c.19, s.275.

[11]- Usul-u Kâfi, c.2, İstidrac babı, 1. hadis.

Tarih: 20-12-2021

FACEBOOK YORUM
Yorum