Ehl-i Beyt (a.s) ve Kur’an-ı Kerim'in Tefsiri - 4
Bismillahirrahmanirrahim
…
Kur’an-ı Kerim'in Tefsirinde Haber-i Vahidin Hüccet Oluşu Hakkında Bir İnceleme
Kur’an tefsirinde Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'in (a.s) hadislerinden yararlanmak konusundaki önemli sorulardan biri de şudur: Tefsir rivayetlerinin çoğu “haber-i vahid” (güvenilir bir kimsenin haberi) türündendir. “Haber-i vahid” ise, yakinin değil, zan ve ihtimalin oluşmasına neden olur. Oysa Kur’an tefsirinin zannî değil, yakinî delile dayanması gerekmektedir. Buna göre şöyle bir soruyla karşılaşmaktayız: Kur’an-ı Kerim’in tefsirinde tek bir güvenli şahsın haberine veya güvenilir sayılan bir haber-i vahide nasıl istinat edilebilir?
Diğer bir ifadeyle; eğer Ehl-i Beyt'in tefsir konusundaki buyrukları tevatür düzeyindeki rivayetler gibi kesin bilgi kazandıracak yollarla elimize ulaşacak olursa, Kur’an-ı Kerim tefsirinde kesinlikle ölçü olurlar. Fakat Ehl-i Beyt'in tefsir konusundaki buyrukları haber-i vahid yoluyla elimize ulaşırsa, bu durumda ne yapmak gerekir? [1]
Usul-i fıkıh ilminde “haber-i vahidin hüccet oluşu” konusunda yapılan çok uzun araştırmaları göz önünde bulundurduğumuzda bu sorunun cevabı açıklık kazanmaktadır. Çünkü güvenli bir şahsın haberi ve güvenilir sayılan bir haber genel olarak insanlar için güven verici olup, akıl sahipleri açısından ilim/kesin bilgi ve itminan sayılmaktadır. Dolayısıyla bir konuyu bu yolla elde eden bir kimse, akıl ve akıl sahipleri açısından ona uygun davranmak ve gereğini yapmak zorundadır. O halde ister ahkâm ve fıkıh meseleleriyle ilgili ayetlerin tefsiri hakkında ve ister diğer mevzular hakkında olsun, kişisel yakin ve vicdanî ilmi gerektiren usul-i din dışında, güvenilir kimsenin haberi (haber-i sıka) mutlak suretle hüccettir.
Daha açık bir ifadeyle, fıkıh usulcülerinin genelinin kabul ettiği ravisi güvenilir olan haber-i vahidin hüccet oluşunun delillerinden biri de, güvenilir ravisi olan haber-i vahide sarılma konusunda akıl sahiplerinin davranışıdır. Ravisi güvenilir olan haber örfte güven ve yakin oluşturduğu için akıl sahipleri onu vicdanî ilim saymışlar ve ona vicdanî ilmin etkilerini yüklemişlerdir.
Bu davranıştan da şu sonucu elde ediyoruz: Haber-i vahid, sünneti (masumun söz ve davranışlarını) örfî yakin olarak ispatlamaktadır. Yukarıda da değindiğimiz gibi, Kur’an-ı Kerim’in tefsirinde ve Allah-u Teâlâ'nın maksadını anlama konusunda sünnet kesinlikle hüccettir.
Elbette usul-i dinde sadece mütevatir haber hüccettir. Çünkü usul-i dinle ilgili meselelerde, hatalı olması söz konusu olan örfî yakin hüccet değildir ve sadece vicdanî yakin hüccettir. "el-Beyan" tefsirinin yazarı bu konuda şöyle demektedir: “Gerçeği bildirmekte olan emarenin (gerçeği bildirmek isteyen haber-i vahid gibi) hüccet olmasının anlamı, emarenin ilim (kesin bilgi) hükmünde olmasıdır. O halde ilim ve yakîne yüklenen her şey emareye de yüklenir… Bunun delili ise, akıl sahiplerinin davranışıdır; akıl sahiplerinin ilim ve yakin kazandıran delile karşı davranışları ne ise, zanna neden olan geçerli delile karşı da davranışları aynıdır.” [2]
Bazılarının, sadece ahkâm/fıkhî meseleler konusundaki tefsir rivayetlerini geçerli bilip diğer konularda nakledilen tefsir rivayetlerini, her ne kadar sahih yolla elimize ulaşmış olsa bile geçerli bilmemeleri doğru değildir. Belki de tefsir rivayetleri arasında Kur’an-ı Kerim'in usul ve ilkeleriyle uyuşmayan içeriğe sahip birtakım rivayetlerin varlığı, bazı müfessirlerin tefsir rivayetlerinden yüz çevirmesine neden olmuştur. Fakat bu sorunun bütün tefsir rivayetleri hakkında söylenemeyeceğine, aksine sadece bu tür uyuşmazlık içeren rivayetlerin itibarlarını kaybedeceğine dikkat edilmesi gerekmektedir. Çünkü rivayetlerin hüccet olmamasının şartlarından biri de, senetlerinin doğru olmasına ilaveten rivayetin, Kur’an-ı Kerim'in zahiriyle uyuşmazlık içerisinde olmamasıdır. Bu şartın görmezden gelinmesi, bazı uydurma rivayetler ve İsrailiyatın (Yahudilerin İslam'a karıştırdıkları rivayetler) Kur’an tefsiri alanına girmesine neden olmuştur. Fakat bu rivayetler, diğer rivayetlere güveni sarsacak seviyede değillerdir. O halde, tefsirde, senet bakımından geçerli olan ve içerik bakımından Kur’an-ı Kerim'e ters düşmeyen rivayetler geçerli sayılıp onlara itibar edilebilir. [3]
Bu görüşe göre ravisi güvenli olan ve güvenilir bilinen haber-i vahid, ister ahkâmla ilgili ayetlerde ve ister itikadî ayetler dışındaki diğer ayetlerde olsun, bütün hepsinin tefsirinde hüccettir.
Tefsirde İcma ve Aklın Hüccet Oluşu
Kur’an-ı Kerim tefsirinde icmanın hüccet oluşu, onun da haber-i vahid gibi sünneti ispatlamanın yollarından biri olması açısındandır. “Tefsirde sünnetin hüccet olduğu” ilkesine göre icma da hüccettir.
Tefsirde kesin aklın hüccet oluşu ise, şu açıdandır: Yüce Allah, hikmet ve ilim sahibidir. Akıl sahibi her konuşan kimsenin muradını açıklarken göz önünde bulundurduğu kesin karineler ve aklın kesin olarak idrak ettiği ölçülere göre O'nun buyruklarına muhalefet etmek ise, imkânsızdır.
Tefsirin Ön Bilgileri
Kur’an ve Ehl-i Beyt'in, Kur’an-ı Kerim üzerinde düşünmeye ve onun bitmek bilmeyen engin ilminden yararlanmaya davet ettiğini göz önünde bulundurarak, Kur’an ayetlerinden Allah-u Teâlâ'nın maksadını anlamak için çaba harcamak anlamında Kur’an-ı Kerim’in tefsirinin meşruiyet ve matlubiyet ilkesi, çoğu ilim adamları ve araştırmacılar açısından kesin bir şeydir. Fakat Kur’an-ı Kerim'i doğru anlamak, onun hakikat ve öğretilerine ulaşmak için Kur’an müfessirinin hangi özelliklere sahip olması, hangi ön bilgi ve kuralları gözetmesi gerektiğini incelemek lazımdır.
Genel bir incelemeyle Kur’an-ı Kerim tefsiri için gerekli olan kural ve ön bilgileri şu iki başlık altında özetleyebiliriz:
1- Kur’an-ı Kerim'i anlama ve tefsir etmenin genel ön bilgileri.
2- Kur’an-ı Kerim'i anlama ve tefsir etmenin özel ön bilgileri.
Kur’an-ı Kerim'i Anlamanın Genel Ön Bilgileri
Tefsirin genel ön bilgilerinden maksat, sadece tefsirde kullanılmayan, sırf Kur’an-ı Kerim tefsirinde kullanılması için yazılmayan, fakat o ilimlerin bazı hüküm ve meseleleri tefsir ilminde tasavvurî veya tasdikî kaynaklar (altyapılar) olarak kullanıldığı için tefsir ilminde bilinmesi gerekli olan ilim ve öğretilerden sayılmaktadır. Bu ön bilgiler de iki ana bölüme taksim edilmektedir:
1- Arap Dili Kuralları
Kur’an-ı Kerim, Arapça olarak nazil olmuştur. Bu nedenle Arap dilini ve dil kurallarını bilmek, Kur’an-ı Kerim'i anlamaya yardımcı olan bir yoldur. Arap dili kuralları ve dil bilimleri lügat, sarf, nahiv ve belagat olmak üzere dört ilimde derlenmiştir. O halde, Kur’an-ı Kerim'i anlamak ve tefsir etmek isteyen bir kimsenin bu ilimler hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olması gerekir.
2- Tefsirle İlgili İlimler
Edebiyat ilimleri dışında tefsir için bilinmesi gereken en önemli ilim kelam, tefsir, tarih, hadis, usul-i fıkıh ve fıkıh ilmidir.
Kelam ilmine ihtiyaç duyulmasının nedeni, bazı önemli kelam konularının, tefsirin tasdikî kaynaklarından olmalarıdır. Açıktır ki, bu kaynakları elde etmeden tefsir doğru temellere sahip olmayacaktır.
Tarih bilgisine ihtiyaç duyulmasının nedeni şudur: Kur’an-ı Kerim peygamberlerin, geçmiş ümmetlerin ve yine Resul-i Ekrem'in (s.a.a) davranışlarını ve peygamberlik döneminde başından geçenleri önemle anlatmıştır. Tarih konusunda bilgi sahibi olmak, bu ayetleri doğru bir şekilde anlamaya büyük oranda yardımcı olacaktır.
Hadis ilmine ihtiyaç duyulmasının nedeni ise, hadisin, Kur’an-ı Kerim'den sonra Kur’an tefsirinin en önemli kaynağı oluşudur. Hadislerden haberi olmadan, Kur’an’dan yapılan algılamalar yetersiz ve hatalarla dolu olacağı kesindir.
Usul-i fıkha ihtiyaç duyulmasının nedeni, Ehl-i Beyt'in (a.s) de beyan ettiği gibi, Kur’an-ı Kerim ayetleri genel ve özel, mutlak (kayıtsız) ve mukayyed (kayıtlı), mücmel (özet) ve mübeyyen (detay) gibi çeşitli gruplardaki söyleşi kalıplarındadır. Her ayetin anlaşılması ve doğru tefsiri ancak onun kendi grubuna yerleştirilmesiyle mümkündür. Bu nedenle, ayetlerin bütün genel ve özel, mutlak ve mukayyed, mücmel ve mübeyyen, nasih ve mensuh yönleri çok iyi teşhis edilmeli ve genellikle usul-i fıkıh ilminde incelenmiş olan bunlarla ilgili kanun ve kurallar tam bir titizlikle gözetilmelidir. Çünkü bu konuda en küçük bilimsel eksiklik, Kur’an’ı anlama hususunda sapmaya neden olur.
Fıkha duyulan ihtiyacın sebebi ise, ahkâmla ilgili ayetleri anlamaktır. Çünkü ahkâmı elde etmenin kendine has birtakım ön bilgileri ve özel bir metodu vardır. Bu metot ve ön bilgilere riayet etmeden bu grup ayetleri anlamak imkânsızdır.
Bazıları, Kur’an-ı Kerim'i anlayabilmek için bu ilimler dışında mantık ve irfan ilmini öğrenmeyi de gerekli bilmektedirler.
Kur’an-ı Kerim'i Anlamanın Özel Ön Bilgileri
Özel ön bilgilerden maksat, Kur’an-ı Kerim'e özel olan ve genellikle “Kur’an ilimleri” adı altında toplanıp incelenen ilimlerdir. Tefsire başlamadan önce bu ilimler hakkında bilgi sahibi olmak gerekir.
Kur’an’ın Nazil Oluşu ve Kıraat İlmi
Müfessir, muteber kıraatlere vakıf olmalıdır. Çünkü bazı durumlarda kıraatler arasındaki farkları bilmek ayetin anlamını anlamada etkilidir.
1- Nüzul Sebepleri İlmi
Kur’an-ı Kerim tedricî (aşamalı) olarak nazil olmuştur ve Kur’an-ı Kerim'de birçok ayet Resul-i Ekrem'in (s.a.a) hayatındaki özel olaylarla ilgilidir. “Nüzul sebebi” veya “nüzul sebepleri” diye adlandırılan bu olay ve ortamlardan haberdar olmak Kur’an-ı Kerim'i anlamak için etkilidir.
2- Muhkem ve Müteşabih, Nasih ve Mensuh İlmi
Kur’an-ı Kerim ayetleri ve hadislerin tanıklığıyla Kur’an ayetlerinde “nasih ve mensuh”, “muhkem ve müteşabih” gibi özellikler vardır. Bunlar hakkında bilgi sahibi olmadan ayetlerin maksat ve anlamlarını anlamak imkânsızdır. İşte bu nedenle, müfessir bu tür ayetlerle ilgili konuları inceleyip tefsirde ondan yararlanmalıdır.
Kur’an-ı Kerim'de bu gibi özellik ve hususiyetlerin varlığına delalet eden hadislerden biri, Şeyh Hurr Amilî'nin “Vesailu'ş-Şia” adlı eserinde İmam Cafer-i Sadık'tan (a.s) naklettiği şu hadistir: Sofiler fedakârlık ve takva konusunda Kur’an-ı Kerim'den bir takım ayetlere dayanınca İmam Cafer-i Sadık (a.s) onlara getirdiği delilde şöyle buyurmuştur: “Acaba siz Kur’an’ın nasih ve mensuhunu, muhkem ve müteşabihini biliyor musunuz? Çünkü bu ümmetten bazı kişiler bu konuda saparak helak olmuşlardır!” Onlar, “Hepsini değil ama bazılarını biliyoruz” dediklerinde, İmam (a.s), “Siz bu problemle karşılaşacaksınız…” buyurdu ve sonra şöyle devam etti: “Kötü bir yola gitmişsiniz ve insanları da o yola götürmüşsünüz! Allah'ın Kitabı, Resulullah'ın (s.a.a) sünnet ve hadislerine karşı cahillik yoludur bu yol. O hadisler ki, Kur’an tasdik eder onları ve siz cahilliğiniz nedeniyle onları reddedip Kur’an’dan bilmiyorsunuz. Nasih ve mensuh, muhkem ve müteşabih, emir ve nehiy gibi Kur’an’dan olup da bilmediğiniz şeyler üzerinde düşünmüyorsunuz.”
İmam (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: “Karıştırdığınız ve bilmediğiniz şeyi kendinizden uzaklaştırın ve onun ilmini ehline bırakın ki Allah katında ecriniz olsun ve mazur sayılın. Kur’an’ın nasihi ile mensuhunu, muhkemi ile müteşabihini ve helali ile haramını tanıyıp birbirinden ayırt edebilmeye çalışın. Çünkü bu iş, sizi Allah'a daha da yaklaştıracak, cahillik ve bilgisizlikten daha da uzaklaştıracaktır. Cahilliği de ehline bırakın; çünkü cehalet ehli çok ve ilim ehli ise, azdır. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: Her ilim sahibinin üstünde bir ilim sahibi vardır.”
Bu ve diğer hadislerin apaçık bir şekilde vurguladıkları gibi, Kur’an’daki bütün bu özellikleri anlamak sadece Ehl-i Beyt'e (a.s) müracaat etmekle mümkündür.
…
Murtaza TURABÎ
------------
[1]- Şeyh Tusî'nin “el-Beyan” tefsirindeki bazı sözlerinden de Kur’an-ı Kerim tefsirinde haber-i vahidin hüccet olmadığı anlaşılmaktadır. Fakat onun kendisi de bazı ayetlerin tefsirinde haber-i vahide dayanmıştır. Bu da onun, haber-i vahidin hüccet olmadığını söylerken maksadının, mutlak surette haber-i vahid değil, güvenilir olmayan haber-i vahid oluğunu göstermektedir. el-Beyan fi Tefsiri'l Kur’an, c.1, s.6; el-Mizan fi Tefsiri'l-Kur'an, c.8, s.141 ve c.10, s.351.
[2]- Nakş-i Eimme Der İhya-i Din, c.7, s.64.
[3]- el-Mizan fi Tefsiri'l-Kur'an, c.9, s.220.
Tarih: 25-09-2023