içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Ehl-i Beyt (a.s) ve Kur’an-ı Kerim'in Tefsiri - 5

Bismillahirrahmanirrahim

Ehl-i Beyt (a.s) ve Kur’an-ı Kerim'in Tefsiri - 5

Kur’an Müfessirinin Özellikleri

Kur’an müfessiri, daha önce de değindiğimiz bilimsel hazırlıkları yaptıktan sonra diğer bazı özelliklere de sahip olmalıdır. Onların en önemlileri şunlardan ibarettir:

1- Peygamberliğe İnanmak ve Takva

Bir Kur’an müfessirinin sahip olması gereken en önemli özellik, son peygamber Hz. Muhammed'in (s.a.a) peygamberliğine inanmasıdır. Şüphesiz gabya, Allah Resulü'nün (s.a.a) peygamberliğine ve Kur’an-ı Kerim'in vahiy olduğuna tam olarak inanmayan bir kimse Kur’an-ı Kerim'in gaybî öğretilerini anlayamayacak, Kur’an-ı Kerim'den algılaması hatalı ve yanlış olacaktır.

Böyle bir kişi, ilahî ayetler penceresinden gayb âlemine bakamadığı için o engin öğretileri maddi mefhumların dar kalıbında sınırlandırmaya, her ayetten maddî ve tabiî ölçülerle uyumlu bir tefsir sunmaya çalışacaktır. Başka bir ifadeyle, böyle bir kişi gayb âlemini inkâr etme varsayımı ile tefsir ettiği için, her ayeti bu varsayım ile uyum içerisinde olacak bir şekilde tefsir edecek ve Allah'ın kelamını sırf Resul-i Ekrem'in (s.a.a) asrının dünyevî kültürü, siyaset ve iktisadından ibaret bilecektir. [1]

Kur’an-ı Kerim, şöyle buyurmaktadır:

Yeryüzünde haksız yere büyüklenenleri ayetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar her ayeti görseler de yine ona inanmazlar. Doğru yolu görseler, onu yol edinmezler; ama azgınlık yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu durum, onların ayetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir. [2]

Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim'i tefsir etmenin önemli şartlarından biri, İslam dininin temel inançlarına inanmak ve bu imanın takva, temizlik, ihlâs ve Allah-u Teâlâ'nın karşısında teslimiyetle birlikte olmasıdır. Aksi takdirde kişi, Kur’an-ı Kerim'in tefsirine kendi varsayımlarını katarak ondan kişisel veya grupsal görüş ve amaçlarına ulaşmak için yararlanabilir. Çünkü imanı, sapmayla karışmış ve düşüncesi günah ve onun etkilerinden kaynaklanan sapmalara bulaşan bir kimse, hiçbir zaman sapma ve fesattan serbest olmaz. Eğilim ve nefsanî heveslerini katmadan Kur’an’ın maksatlarını anlayıp ayetlerin gerçek anlam ve mefhumlarına ulaşamaz. Bu gibi kişiler, ister istemez fesat, sapma ve yanlış inançlara sürüklenir; Kur’an-ı Kerim'i anlamada yanlış fikrî eğilimler ve sapmalara uğrarlar.

Kur’an-ı Kerim'de şöyle geçmektedir:

Kalplerinde eğrilik (doğru yoldan sapma) olanlar, fitne çıkarmak, -uydurma bir- tevil yapmak için onun müteşâbih ayetlerinin ardına düşerler. Oysa onun tevilini Allah ve ilimde derinleşenlerden başka kimse bilmez… [3]

Bu ise, hadislerde şiddetle sakındırılan, Kur’an’ı kişisel reye (görüşe) göre tefsir etmektir. Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Her kim Kur’an’ı kendi reyine göre tefsir ederse, yeri cehennem ateşidir. [4]

Her kim Kur’an’ı kendi reyine (görüşüne) göre tefsir ederse, Allah'a iftira etmiş olur. [5]

Diğer bir nokta ise, Kur’an’ı anlamak, ayetlerin zahirini anlamakla sınırlanmamasıdır. Kur’an-ı Kerim kendine özel derin öğretilere ve bâtınî anlamlara sahiptir. Bundan yararlanmak için kalp temizliğine, takvalı olmaya ve Ehl-i Beyt'i (a.s) izlemeye gerek vardır. Çünkü Kur’an-ı Kerim vahiy kaynağından kaynaklanmıştır ve kalp, iman nuru ve takva ile aydınlanmadıkça ve ondan günah perdeleri giderilmedikçe, Kur’an-ı Kerim'in hakikati ile irtibat kurmak mümkün değildir; Allah'ın nurunun kalbe ışımasına kabiliyeti olamaz. Nitekim Kur’an da gerçek hidayet ve aydınlıklarından ancak takvaya sahip olanların yararlanabileceklerini vurgulamakta (Takvalılar için hidayettir), Kur’an’ın hakikatlerini ancak şirk ve imansızlık çirkefliklerinden arınmış ve münezzeh olanların anlayabileceğinin altını çizmektedir. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: Tamamen temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz. [6]

İmam Ali (a.s) bu konuda şöyle buyurmaktadır: Kur’an ilminin hakikatini, onun tadını alanlardan, Kur’an’ı bilmesi nedeniyle cahilliği ilme, körlüğü basirete ve sağırlığı işitmeye dönüşenlerden, onunla geçmiş ilimleri idrak eden, öldükten sonra Kur’an vesilesi ile dirilen, Allah yanında iyi işler kaydeden, günahları Kur’an vesilesi ile yok eden ve Kur’an vesilesi ile Allah'ın rızasına ulaşanlardan başkası bilemez. Kur’an’ın ilmini sadece ehlinden isteyin. Onlar kendilerinden yararlanılan yegâne nur ve kendilerine uyulan yegâne imamlardır. Onlar ilmin yaşamı ve cahilliğin ölümüdürler…

2- Zahire Takılmak ve Delilsiz Bâtına Eğilmekten Sakınmak

Kur’an müfessirinin ikinci özelliği, lafzın zahirine takılmak ve yine delilsiz yere bâtına yönelmekten sakınmaktır. Aksine kesin bir aklî veya naklî delil olduğu yerde lafzın zahirine takılmak, Kur’an-ı Kerim kavramlarına dar görüşlülükle bakmaya neden olur ve bu yoldan elde edilen bir algılama aklın temel kuralları ve dinin sağlam ilkeleri ile bağdaşmaz. Böyle bir tefsir eğilimi, Müslümanların arasında tarihte “tecsim” veya “tatil”, “cebir” veya “tafviz”, “Allah'ın veli kullarına tevessül etmenin meşruiyetini reddetme” gibi büyük sapmaların meydana gelmesine neden olmuştur.

Yine, tefsirde bâtına eğilim göstermek ve bazı sofilerle gulatın eserlerinde rastlandığı üzere masum kişilerin buyruklarına dayanan kesin bir delile istinat etmeden ayetler için bâtınî anlamlar zikretmek, inanç sistemini ve İslamî görüşü sürekli tehdit eden diğer bir tehlikedir.

Ehl-i Beyt (a.s) tefsirde bu iki sapık eğilimi şiddetli bir şekilde reddetmiş ve bu eğilim sahipleriyle sürekli mücadele etmiştir.

3- Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'e (a.s) Müracaat Etmek

Kur’an-ı Kerim müfessirinin üçüncü önemli özelliği, Kur’an tefsirinde Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'e (a.s) müracaat etmesidir. Bu özellik aynı zamanda önceki özelliklerin ölçüsü ve temin edicisidir.

İmam Muhammed Bâkır (a.s), Seleme b. Kuheyl ve Hakem b. Uteybe'ye şöyle buyurmuştur: İster doğuya gidin, ister batıya, biz Ehl-i Beyt'ten kaynaklanmayan doğru bir ilim bulamazsınız. [7]

Reye (Şahsî Görüşe) Göre Tefsirden Sakınmak

Allah Resulü (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'ten (a.s) ulaşan hadislerde Reye göre (Şahsî Görüşe) tefsir yapmak kınanmış ve ondan sakındırılmıştır. Dolayısıyla böyle bir tefsir yapmanın çirkin ve kötü olduğu bütün İslam âlimlerinin ittifak ettiği bir husustur. Burada, konuyla ilgili hadislerin bir bölümüne yer vererek, daha sonra reye göre tefsir yapmak konusundaki asıl görüşlere değinip konuyu inceleyeceğiz:

Hz. Resul-i Ekrem'den (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir: Kim Kur’an’ı kendi reyine göre tefsir ederse, isabetli olsa bile hata yapmıştır. [8]

İmam Muhammed Bâkır (a.s) şöyle buyurmuştur: -Kendi zannınca- Kur’an’ın bir kısmını başka bir kısmıyla karşılaştırarak karıştıran kimse, küfre düşmüş olur. [9]

İmam Hüseyin'in (a.s) Basra şehrinden gelip de kendisine "Samed" kelimesinin ne anlama geldiğini soran adama karşı şu cevabı verdiği nakledilmiştir: Kur’an hakkında yakışmayan bir şey söylemeyin; onun hakkında cedelleşmeyin ve onun hakkında bilginiz olmadan konuşmayın. Çünkü ben dedem Allah Resulü'nün (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: "Kim Kur’an hakkında bilgisi olmadan bir şey söylerse, yeri cehennem ateşidir…" [10]

Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Kim Kur’an’ı kendi reyi ile tefsir ederse, Allah'a iftira etmiş olur. [11]

Şeyh Kuleynî (r.a) "el-Kâfi" adlı eserinde İmam Muhammed Bâkır’ın (a.s) meşhur müfessir Katade'ye şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Eyvahlar olsun sana! Kur’an’ı kendi görüşüne göre tefsir ediyorsan helak olmuşsun ve diğerlerini de helaka sürüklemişsindir. Kur’an’ı başkalarının sözlerine dayanarak tefsir ediyorsan yine helak olmuşsun ve diğerlerini de helake sürüklemişsindir. Eyvahlar olsun sana ey Katade! Kur’an’ı ancak onun muhatabı olan kimseler anlar. [12]

Ayyaşî, İmam Cafer-i Sadık'tan (a.s) şöyle nakletmektedir: Kur’an’ı kendi reyine göre tefsir edip de doğru görüş ortaya koyan kimse, sevap almaz ve yanlış görüş belirten kimse ise, (hak ve hakikat sınırında) gökyüzünün mesafesinden daha uzak olur. [13]

İmam Hasan Askerî'ye (a.s) isnat edilen tefsirde Hz. Resul-i Ekrem'den (s.a.a) şöyle rivayet edilmektedir: Kur’an’a sarılmakla çok büyük bir şerefe ulaşan kimsenin kim olduğunu biliyor musunuz? O, Kur’an tevilini cedel ehlinin görüşü veya kıyas yapanların kıyasıyla değil, biz Ehl-i Beyt'ten (a.s) veya bizim Şiilerimiz arasındaki temsilcilerimizden ve elçilerimizden öğrenen kimsedir. Kur’an hakkında kendi rey ve görüşleriyle görüş belirtenler ise, tesadüfen sözleri doğru olursa, Kur’an’ı ehli olmayan kimselerden almak konusunda cahillik etmiş olurlar… Eğer Kur’an hakkındaki sözleri yanlış olursa, yerleri cehennem ateşidir. [14]

Şeyh Saduk kendi senediyle İmam Ali'den (a.s), o da Resul-i Ekrem'den (s.a.a) Allah-u Teâlâ'nın şöyle buyurduğunu naklediyor: Benim kelamımı (Kur’an’ı) kendi reyine göre tefsir eden kimse bana iman etmemiştir. [15]

İmam Muhammed Bâkır (a.s) şöyle buyurmuştur: Bildiğiniz şeyi söyleyin ve bilmediğiniz şeyi ise, “Allah daha iyi bilir” deyin (Allah'a bırakın). Bir adam bir ayeti alır ama ayet hakkında gök ile yer arasındaki mesafeden daha büyük bir mesafeden düşer. [16]

Nakledilen rivayetler, Kur’an’ı kendi reyine göre tefsir etmenin haram olduğunu bildiren rivayetlerden bazı örneklerdir. Böylece Kur’an’ı kendi reyine göre tefsir etmenin haram olduğu konusunda hiçbir şüpheye yer kalmamaktadır. [17] Ancak "reye göre tefsir"in gerçek anlamının ne olduğuna bakmak gerekmektedir.

Reye Göre Tefsir

Anlaşıldığı kadarıyla şiddetli bir şekilde yasaklanan reye göre tefsirden maksat aşağıdaki şıklardır:

a) Kur’an-ı Kerim'i, herhangi muttasıl/bitişik ve munfasıl/ayrı, kopuk bir karine olmaksızın ayetin zahirî anlamının aksine tefsir etmek.

b) Kur’an-ı Kerim'i, zahirî anlamın aksine kesin bir karine olduğu halde zahirî anlamına uygun tefsir etmek.

c) Ayetin anlamı belirsiz olup bir anlamda zahir olmadığı yerde, geçerli bir delil olmaksızın, birkaç ihtimal arasından bir ihtimali tercih ederek Kur’an’ı onunla tefsir etmek.

Böyle bir tefsir (reye göre tefsir), tefsirde doğru olmayan metotlara başvurmaktan kaynaklanmaktadır. Bu metotları üç şıkta özetleyebiliriz:

1- Kişisel görüşünü Kur’an’a mâl etmek: Bu şıkta müfessir, ayetlerin gerçek anlamlarına ulaşmayı, onların mana ve maksatlarını anlamayı kendine asıl hedef seçeceğine, Allah'ın kelamını kendi özel rey ve görüşü çerçevesinde tefsir edip kendi görüşüyle bağdaştırıyor. Bu metottan, normalde bidat çıkarmak veya kendi özel görüşlerini Kur’an’a mâl etmek isteyen ve insanların, kendi görüş ve varsayımlarını kabul etmelerini sağlamak için ayetin anlamındaki ihtimaller arasından onlarla uyumlu olan anlamı tercih eden kimseler yararlanmaktadırlar. Dolayısıyla reye göre tefsirin önemli örneklerinden biri, Kur’an-ı Kerim'in maksat ve anlamlarını açıklamada müfessirin kendi görüş ve düşüncesini merkez edinmektir.

Bu konuda nakledilen hadislerden, reye göre tefsirin bunu da kapsamına aldığını anlamak pekâlâ mümkündür.

Emîrü'l Müminin Ali'nin (a.s) Basra'nın fethinden sonra okuduğu hutbede, Hz. Resul-i Ekrem'den (s.a.a) naklen şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Ey Ali! Sen benden sonra kalacak ve benim ümmetime müptela olacaksın… Ümmetimden Kur’an ve benim sünnetime muhalefet ederek benim getirdiğim dinde kendi reylerine göre amel edenlerle savaşacaksın. Hâlbuki dinde görüş ve rey yoktur; sadece emir ve yasak vardır."

Ben, "Ey Allah'ın Resulü! Kıyamet günü çıkacak olan düşmanlık karşısında bana kurtuluşun yolunu göster" diye arz ettim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Evet, öyle olunca sen hidayetle yetin. Kavmin hidayeti kendi heveslerine göre çevirip Kur’an’ı kendi reylerine göre dönüştürdükleri ve dünyaya itimat ederek kendi istekleri doğrultusunda Kur’an’dan delil getirmek için onu kendi reylerine göre tevil ettikleri zaman, sen kendi görüşünü Kur’an’a yönlendir. Kavmin insanı korkutan büyük olaylarla karşılaştıklarında arzularla dolu padişahların ve biatlerini bozan önderlerin (Nakisin), zalim gurubun (Kasitin) ve helak edici yalan, azgın heves ve şüphe ehli dinden çıkanların (Marikin) yanında sözü yerinden kaydırıp tahrif ettikleri zaman, sen değerli akıbetten geri kalma; çünkü akıbet muttakilerindir." [18]

2- Kur’an’ı ihtisası olmadan tefsir etmek: Kur’an-ı Kerim'i “muhkem ve müteşabih”, “nasih ve mensuh” gibi konuların beyanındaki özel üslubunu ve diğer özelliklerini bilmeden yalnız genel Arapça dil kurallarından yararlanarak tefsir etmek mümkün değildir.

Üstat Allame Tabatabaî, reye göre tefsir etmekten sakındıran rivayetlerin bu metodu da kullanmaktan sakındırdığını vurgulayarak, bu görüş hakkında şöyle demektedir: “Ayet ve rivayetlerden anlaşılan şudur: Kur’an’ı kendi reyine göre tefsir etmekle ilgili yasaklama, tefsir metodu ve Kur’an’ın maksatlarını elde etme yöntemine yöneliktir. Şöyle ki: Müfessir, Allah-u Teâlâ'nın buyruğunu anlamak için, kulların sözlerini anlamada aşina olduğu metodu kullanmaya çalışır… (Açıktır ki) sözün delaletlerini anlamak ve anlamları sözcüklerden çıkarmak için insanların aralarında geçen konuşmalarda sürekli kullandıkları birtakım üslup ve kurallar vardır. Müfessir bu üslup ve kuralları Kur’an-ı Kerim'in anlam ve maksatlarını anlamak için kullandığı zaman ister istemez onun kendine has üslup ve metodundan dışarı çıkar. Kur’an-ı Kerim'in, konuları anlatmak için kullandığı özel üslupları vardır ve müfessirin onlara tam anlamıyla riayet edip sınırından çıkmaması gerekir. Özellikle Kur’an-ı Kerim'in, Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) hayatı döneminde aramızda meşhur olduğu anlamda bir araya toplanmadığını, aksine dağınık ayetler ve sureler hâlinde Müslümanların yanında bulunduğunu dikkate alarak, bir ayetin mana ve amacını anlamak isteyen bir kimse, sadece o ayetin delaletine dikkat ederek diğer ayetlerin delaletini göz ardı etmemelidir. Nitekim insanların sözlerinin anlam ve delaletlerini anlamak için de böyle yapılmaktadır…” [19]

Murtaza TURABÎ

 

------------

[1]- Bazı materyalistlerle kasıtlı oryantalistlerin sözlerinde Kur’an ayetlerinden böyle bir telakkiye sahip olduklarına rastlamak mümkündür.

[2]- A'râf, 146.

[3]- Âl-i İmrân, 7.

[4]- Evali'l-Leali, c.4, s.104.

[5]- Vesailu'ş-Şia, c.27, s.190.

[6]- Vâkıa, 79.

[7]- Usul-u Kâfi, c.1, s.399.

[8]- Sünen-i Tirmizî, c.5, s.200, hadis: 2952.

[9]- Usul-u Kâfi, c.2, s.632.

[10]- el-Tevhid, s.90; Vesailu'ş-Şia, c.27, s.189.

[11]- Kemalu'd-Din ve Temamu'n-Ni'met, s.256.

[12]- el-Kâfi, c.8, s.311.

[13]- Vesailu'ş-Şia, c.27, s.202.

[14]- İmam Hasan Askerî'nin tefsiri, s.14 ve Biharu'l Envar, c.92, s.182.

[15]- Şeyh Saduk, el-Emalî, s.55, 2. meclis.

[16]- Vesailu'ş-Şia, c.27, s.3359.

[17]- Bu gibi rivayetleri Merhum Muhammed Tahir Amilî "Mir'atu'l Envar" adlı kitabında; el-Burhan tefsirinin önsözünde, s.15-19'da; Merhum Allame Meclisî, Biharu'l Envar, c.89, s.107-112'de ve Şeyh Hürr-i Amilî de Vesailu'ş-Şia, c.18, s.129'da kaydetmişlerdir.

[18]- el-İhticac, c.1, s.289; Biharu'l Envar, c.92, s.422; bu anlam Nehcu'l Belağa'nın 138. hutbesinde Emîrü'l Müminin Ali'nin (a.s) dilinden şöyle geçmektedir: "Onlar hidayeti heva ve hevese yönlendirince, o, heva ve hevesi hidayete yönlendirir, onlar Kur’an’ı reye yönlendirince, o, reyini Kur’an’a yönlendirir." Nehcü'l Belağa, c.2, s.21.

[19]- el-Mizan tefsirinin önsözü, s.9 ve İslam'da Kur’an, s.20.

Tarih: 16-10-2023

FACEBOOK YORUM
Yorum