Ehl-i Beyt ve Kur’an-ı Kerim'in Tefsiri- 2
Bismillahirrahmanirrahim
Ayetlerin Zahirlerinin Hüccet Oluşu
…
Aynı şekilde, akit şartlarını Kur’an-ı Kerim'e sunmayı ve Kur’an’a ters düşen şartın kabul edilmemesini emreden rivayetler onun anlaşılır ve zahirlerinin hüccet oluşunun delilidir. Çünkü Kur’an-ı Kerim kendi haddinde anlaşılır olmazsa, bu durumda hadisleri veya şartları ve benzeri şeyleri değerlendirme ölçüsü olamaz.
Başka bir ifadeyle, Kur’an-ı Kerim'in birbiriyle çelişkili hadislerden birini tercih etme ve sahih rivayeti batıl rivayetten ayırt etme konusunda ölçü oluşu ve yine alışverişlerde çeşitli şartların doğruluğunun Kur’an-ı Kerim ile muhalefet etmeyişlerine bağlı oluşu, Kur’an’ın anlaşılır ve başvuru noktası oluşunun apaçık delilleridir. Kur’an-ı Kerim sadece rivayetlerle anlaşılabilir olsaydı, rivayetlerin veya muamelelerin şartlarının doğru olup olmadığını değerlendirmek için Kur’an-ı Kerim'e müracaat etmenin bir anlamı olmazdı.
5- Masum İmamlar, öğrencileri ile yarenlerini çeşitli konularda Kur’an’a yönlendiriyor, önemli fikrî ve itikadî konuların ve yine din hükümlerinin ispatı için Kur’an-ı Kerim ayetleri ile delil getiriyorlardı. Açıktır ki, Kur’an-ı Kerim ile delil getirmek ve insanların dikkatlerini Kur’an ayetlerine çekmek, Kur’an-ı Kerim'i anlamaya davet ve onun zahirlerinin hüccet oluşunun açıklayıcısıdır. Ehl-i Beyt İmamları (a.s) bu metotla, gerçekte ashap ve yarenlerini Kur’an-ı Kerim üzerinde düşünmeye ve çeşitli konularda ona sarılmaya yönlendirmekteydiler. [1]
Şia âlimlerinin çoğu, Kur’an-ı Kerim'i Ehl-i Beyt'in öğretileri çerçevesinde tefsir etmenin caiz ve onun zahirlerinin hüccet olduğunu kabul etmişlerdir. Kur’an-ı Kerim'in zahirlerinin hüccet olmadığı görüşü ise, sadece bazı Ahbarilere istinat edilmiştir. Bu da nadir bir görüş sayılmaktadır.
Şeyh Tusî "et-Tibyan" adlı değerli eserinde her iki görüşün delillerine işaret ettikten sonra, “ayetlerin zahirlerinin hüccet oluşu”, “tefsirin caiz oluşu” ve “cevaz yerleri” hakkında kapsamlı bir açıklama yapmıştır. Ondan sonra gelen âlimlerin çoğu da onu kabul etmişlerdir. O şöyle demektedir: Bizim inancımız şudur: Kur’an’ın dört anlamı vardır:
1- İlmi Allah-u Teâlâ'ya özel olan, hakkında kimsenin konuşması ve öğrenmeye çalışması caiz olmayan. Tıpkı şu ayette geçtiği gibi:
Sana (Duruşma) saatinden soruyorlar: Gelip çatması ne zaman diye. De ki: "Onun bilgisi, ancak Rabbimin yanındadır. Onu tam zamanında açığa çıkaracak olan, yalnız O'dur. [2]
Yine şu ayette geçtiği gibi:
Allah, (işte kıyamet) saatin(in ne zaman geleceği) hakkındaki bilgi, O'nun yanındadır. [3] Dolayısıyla, Allah'a özel olan bilgilin peşinden gitmek yanlıştır.
2- Zahirî manasıyla uyum içerisinde olup onun muhatabı olan bir dili bilen her kesimin anlamını anlayacağı şey. Tıpkı şu ayet gibi:
Haksız yere Allah'ın yasakladığı cana kıymayın. [4]
Yine tıpkı şu ayet gibi:
De ki: Allah birdir. [5] Ve diğer ayetler.
3- Mücmel (belirsiz) olan ve zahirî, maksadı tüm detaylarıyla ulaştırmayan. Tıpkı şu ayetler gibi:
Namazı kılın, zekâtı verin. [6]
Oraya yol bulabilen insana Allah için Kâbe'yi haccetmesi gereklidir. [7]
Hasat günü hakkını verin. [8]
Onların mallarında belli bir hisse vardır. Sâile ve mahruma. [9]
Ve bunlara benzer diğer ayetler. Çünkü namazların ve rekâtlarının sayısının ayrıntısını, hac amelleri ve şartlarının ayrıntısını ve zekâtın nisabının ölçülerini Peygamber Efendimizin (s.a.a) buyruğu ve vahiy dışında anlamak imkânsızdır. Dolayısıyla bu konularda konuşmak yanlış ve yasaktır. Kur’an’ı tefsir etmeyi yasaklayan rivayetler bu kısımlar hakkında olabilir.
4- Bir Kur’an kavramının iki veya daha fazla anlam arasında ortak olması ve iki manadan birinin kastedilmiş olma ihtimali. Bu durumda hiç kimsenin, Resul-i Ekrem (s.a.a) veya Ehl-i Beyt İmamlarından (a.s) birinin buyruğundan destek almaksızın, "Allah Teâlâ'nın maksadı budur" demesi doğru değildir. [10]
Şia'nın mutedil Ahbarîlerinden olan Muhakkik Bahranî, Şeyh Tusî'nin sözlerini naklettikten sonra onu sağlam bir söz bilerek şöyle buyurmaktadır: Bu konuda hak söz ve isabetli görüş Şeyhu't-Taife'nin (r.a) “et-Tibyan” tefsirinde söylediği ve âlimlerimizin seçkin şahsiyetlerinden bazılarının da kabul ettiği görüştür. [11]
Yine Ahbarî âlimlerinden olan Seyyid Nimetullah Cezairî de Şeyh Tusî'nin sözünü naklettikten sonra onun sorunu giderip, konunun hakikatini gün ışığına çıkardığını vurgulamıştır. [12] Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim ayetlerini onların zahirî anlamlarına atfetmek ve bu kuralı göz önünde bulundurarak ayetlerin anlamlarını açıklamak reye (görüşe) göre tefsir sayılamaz ve bunun şer'î açıdan yasak olduğu söylenemez.
Kur’an-ı Kerim Tefsirinin Usulü ve Kaynakları
Kur’an-ı Kerim tefsiri yakinî veya güven verici bir delil ve hüccete dayalı olmalıdır. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim tefsirinde dikkat edilmesi gereken en önemli özelliğin temeli, tefsirde, zanna dayalı ve güven vermeyen kaynaklara dayanmamaktır. Aksine aklî veya şer'î açıdan hücciyet ve itibarları kesin olan delillere dayanmak gerekmektedir. Çünkü birincisi, zanna dayalı ve yakinî olmayan delilleri izlemek şer'î açıdan yasak ve yakışıksızdır. İkincisi, Allah'ın izni olmadan bir şeyi O'na isnat etmek haram ve büyük bir günahtır. Dolayısıyla Kur’an tefsirinde geçerli bir delil olmaksızın müfessirlerin sözlerine itimat edip onların görüş ve düşüncelerine dayanmak doğru değildir.
Kur’an-ı Kerim'in kendisi de insanları zanna uymaktan sakındırmış; dinî konularında zan esaslı bir sözü Allah'a iftira olarak bilmiş ve zannın hakka ulaşamayacağını bildirmiştir:
Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise haktan hiçbir gerçek kazandırmaz. (Zan ile gerçeğe ulaşılmaz.) [13]
Bilmediğin bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi o(yaptığı)ndan sorumludur. [14]
De ki: "Allah mı size böyle izin verdi, yoksa siz Allah'a iftira mı ediyorsunuz? [15]
O halde yukarıdaki ilkeyi kabul ettikten sonra şöyle bir soruyla karşılaşmaktayız: "Kur’an-ı Kerim tefsirinde güvenilir kaynak nedir?" Başka bir ifadeyle, Kur’an-ı Kerim tefsirinde sunulan tefsirin caiz ve güvenilir bir tefsir olması için hangi kaynaklara müracaat etmek gerekir?
Bu sorunun cevabında şunu söyleyebiliriz: Kur’an-ı Kerim'in sahih tefsir kaynağı dört delil, yani Kur’an, sünnet (Allah Resulü (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'in buyruk ve davranışları), icma ve akıldır.
Her ayetten Allah-u Teâlâ'nın maksadını anlayabilmek için o ayeti kesin ilkelerle ve diğer ayetlerde o konu hakkında geçen kayıtlarla ve yine sünnet, icma ve kesin akıl yoluyla anlaşılan ilkeler, kayıt ve açıklamalarla incelemek gerekir.
Kur’an’ı Kur’an İle Tefsir Etmenin Hüccet Oluşu
Kur’an’ı Kur’an ile tefsir etmenin hüccet oluşunu birkaç şekilde açıklayabiliriz:
1- Kur’an-ı Kerim de diğer metinler gibi, bir bölümünü anlamak için diğer bölümlerdeki karinelere dikkat etmekle mümkün olan bir bütündür. Başka bir ifadeyle akıl sahiplerinin, yazarlar ve hatiplerin sözlü ve yazılı eserlerinden yararlanmadaki metotları, bir kitap veya hitabenin bütün konularını birbiriyle karşılaştırarak bazı konuları diğer bazılarıyla onaylamak veya çürütmektir. Bu uygulama ise, kutlu şeriat sahibinin duyup görebileceği şekilde yapılmış; buna rağmen ona karşı hiçbir engelleme ve yasaklama getirmemiştir. [16]
2- Kur’an için Kur’an-ı Kerim'de zikredilen sıfatlardan biri de "tibyanu kulli şey", yani "her şeyin açıklayıcısı" sıfatıdır. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Sana bu kitabı, her şeyi açıklayan… olarak indirdik. [17]
Açıktır ki, Kur’an-ı Kerim her şeyin açıklayıcısı olduğuna göre kendisinin de açıklayıcısıdır. Her şeyi açıklayan Kur’an-ı Kerim'in ise, kendi belirsizliğini açıklamaması anlamsızdır. Elbette bu açıklayıcılığın birtakım dereceleri ve her derecenin de kendine özel şartları vardır. Ancak genel olarak bu ayet-i kerimenin zahirinden, Kur’an-ı Kerim vesilesiyle onun diğer ayetlerinin zahirlerinin anlaşılabileceği ve onu anlamanın bir basamağına ulaşılabileceği sonucuna varılmaktadır.
3- Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'in (a.s) davranışlarında Kur’an’ı Kur’an ile tefsir etmelerine sık sık rastlamaktayız. Bu da, bu metodun doğru olduğunu ortaya koymaktadır.
4- Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'in (a.s) buyruklarında bu metodu onaylayacak birçok şahit vardır. Örneğin Peygamber Efendimizden (s.a.a) nakledilen şu hadis gibi: Kur’an’ın bir bölümü diğer bölümünü doğrular (doğruluğuna tanıklık eder). Dolayısıyla onun bir bölümüyle diğer bölümünü yalanlamayın. [18]
İmam Ali'den (a.s) de şöyle nakledilmiştir: Allah'ın kitabı; onunla görürsünüz, onu dilinize akıtırsınız, onunla dinlersiniz ve onun bir bölümü diğer bir bölümüyle konuşur, bir bölümü diğer bölümüne tanıklık eder. [19]
Yine şöyle nakledilmiştir: Allah-u Teâlâ şöyle buyurur: "Biz Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır." [20] Kur’an-ı Kerim'de her şeyin açıklaması vardır ve yüce Allah, Kur’an’ın bir bölümünün diğer bölümünü doğruladığını ve onda hiçbir ihtilafın bulunmadığını hatırlatmaktadır. Nitekim şöyle buyurur: "Eğer (Kur’an) Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, onda birbirini tutmaz çok şey bulurlardı." [21] / [22]
5- Muhaliflerin, Kur’an-ı Kerim'de ihtilaf olduğuna dair iddialarına, bizzat Kur’an-ı Kerim'in kendisine dayanılarak cevap verilebilir ve Kur’an’ın Kur’an ile tefsiri metodundan yararlanılarak bu yöndeki şüpheleri giderilebilir. Aksi takdirde bu ihtilaf kuruntusunu gidermek için Kur’an’ın dışında bir şeye ihtiyaç olursa, muhalifler için Kur’an’ın mucize oluşu ispatlanmış olmayacaktır. Ve bu, kısmen de olsa Kur’an’ın Kur’an ile tefsirinin doğruluğunu ispatlamaktadır. [23]
...
Murtaza TURABÎ
--------
[1]- el-Beyan Fi Tefsiri'l-Kur’an, s. 266.
[2]- A'râf, 187.
[3]- Lokmân, 34.
[4]- En'âm, 151.
[5]- İhlâs, 1.
[6]- Bakara, 43 ve 83.
[7]- Âl-i İmrân, 97.
[8]- En'âm, 141.
[9]- Maâric, 24–25.
[10]- et-Tibyan, c. 4, s. 4.
[11]- el-Hedaiku'n-Nazire, c. 1, s. 32.
[12]- Nuru'l-Berahin, c. 1, s. 181.
[13]- Necm, 28.
[14]- İsrâ, 36.
[15]- Yûnus, 59.
[16]- Tefsir-i Tesnim, c. 1, s. 73.
[17]- Nahl, 89.
[18]- Kenzu'l-Ummal, c. 1, s. 619.
[19]- Nehcü'l-Belaga, Hutbe: 133.
[20]- En'âm, 38.
[21]- Nisâ, 82.
[22]- Nehcü'l-Belaga, Hutbe: 18.
[23]- Tefsir-i Tensim, c. 1, s. 68.
Tarih: 14-08-2023