içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Ehl-i Sünnet Kitaplarında Hz. Mehdi ile İlgili Hadisler - 2

Bismillahirrahmanirrahim

Ehl-i Sünnet Kitaplarında Hz. Mehdi ile İlgili Hadisler - 2

Sahih-i Müslim, Buhari ve Hz. Mehdi (a.f) İle İlgili Hadisler

 

Bu noktada demek gerekir ki Müslim ve Buhari’nin Sahih’inde bir hadisin olmaması o hadisin zayıflığının delili değildir. Zira mezkûr kitapların yazarları elbette ki tüm hadisleri yazmak niyetinde değillerdi.

 

Darekutni şöyle diyor: "Bazı hadisleri Müslim ve Buhari kendi kitaplarında yazmamışlardır. Halbuki bu yazmadıkları hadislerin senedi de tıpkı yazdıkları hadislerin senedi gibidir."

 

Beyhaki ise, şöyle diyor: "Müslim ve Buhari tüm hadisleri toplamak niyetinde değillerdi. Bunun açık delili ise şudur ki Sahih-i Buhari’de yer alan hadislerden bazıları Sahih-i Müslim’de yer almamış ve Sahih-i Müslim’de yer alan bazı hadisler de Sahih-i Buhari’de yer almamıştır!"[1]

 

Müslim sadece sahih olan hadisleri yazdığını iddia etmiştir. Halbuki Ebu Davud da aynı iddiada bulunmaktadır.

 

Ebu Bekir b. Dase şöyle der: "Ebu Davud’un şöyle dediğini duydum: Ben kitabımda tam dört bin sekiz yüz hadis yazdım ki hepsi de sahih veya sahihe benzer hadislerdir."

 

Ebu’s-Sabah ise, Ebu Davud’dan şöyle nakledildiğini yazar: "Ben Sünenimde dört bin sekiz yüz sahih veya sahihe benzer hadisi yazdım. Bazı hadisler zayıf ise de onların zayıflığını da zikrettim. O halde hakkında sustuğum her hadis mu’teber sayılmalıdır."

 

Hattabi şöyle diyor: "Sünen-i Ebi Davud, eşi yazılmamış değerli bir eserdir. Bütün Müslümanlarca kabul edilmektedir. Bu kitap Irak, Mısır, Cezayir ve diğer beldelerdeki İslam alimlerince makbul görülmüştür."[2]

 

Velhasıl Sahih-i Müslim ve Buhari’nin hadisleri de diğer kitaplardaki hadisler gibi ravileri incelenmeli, sahih veya zayıf oldukları araştırılmalıdır.

 

Ve yine demek gerekir ki doğruluk ve sıhhatini itiraf ettiğiniz Sahih-i Müslim ve Buhari’de de Hz. Mehdi (a.f) ile ilgili hadisler vardır. Gerçi bu hadislerde “Mehdi” lafzı yoktur ama Hz. Mehdi (a.f) hakkında olduğu kesindir. Örneğin Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İmamınız kendinizden olduğu halde İsa b. Meryem nazil olduğunda sizler yapacaksınız." [3]

 

Mezkûr iki kitapta bu hadisin benzeri diğer birtakım hadisler de vardır.

 

Gerekli Hatırlatma

 

Unutmamak gerekir ki İbn-i Haldun’un Hz. Mehdi (a.f) ile ilgili hadisleri tümden red veya kabul ettiği söylenemez. Zira bu tanınmış araştırmacı, mezkûr eserinde şöyle yazmıştır: Bütün Müslümanlar arasında Hz. Peygamber’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’inden birinin ahir zamanda kıyam edeceği ve alemi adaletle dolduracağı meselesi meşhurdur. Görüldüğü gibi İbn-i Haldun “Mehdi” inancının Müslümanlar arasında meşhur olduğunu kabul etmektedir. Nitekim, ravileri tevsik veya taz’if ettikten sonra şöyle yazıyor: "Mehdi ile ilgili hadislerin durumu işte budur. Onlardan çok azı dışında tümü şüpheli ve zayıftır."[4]

 

Burada da hadisleri tümden reddetmemiş ve onlardan az bir bölümünün sıhhatini itiraf etmiştir.

 

Keza, Hz. Mehdi (a.f) ile ilgili hadisler İbn-i Haldun’un mukaddemesinde tevsik veya taz’if edilen hadislerden ibaret değildir. Sünni ve Şii kitaplarında mütevatir ve yakin ifade eden birçok başka hadisler de vardır. Bu yüzden, denilebilir ki eğer İbn-i Haldun da bu hadisleri görmüş olsaydı, “Mehdi” inancının derin dini kökleri olan ve vahiy kaynağından kaynaklanan bir inanç olduğunda bir zerre olsun şüphe etmezdi. O halde bazılarının İbn-i Haldun’un Hz. Mehdi (a.f) ile ilgili hadisleri reddettiği veya çürüttüğü iddiası doğru değildir.

 

İbn-i Haldun’un Bir Başka İfadesi

 

İbn-i Haldun bu bahsin sonunda şöyle diyor: "Daha önce de dediğim gibi bir hareket başlatmak, insanları etrafına toplamak, güç elde etmek ve hükümet kurmak isteyen bir insan bu hedefine ancak mutaassıp ve çok sayıda akraba ve yakınları olduğu taktirde ulaşabilir. Bu yakınları da onu ciddi bir şekilde savunan, hedefine ulaşma yolunda ona yardımcı olan ve kavmi bağnazlıkları sebebiyle ona taraftarlık eden kimseler olmalıdır. Aksi taktirde başarı ve zafer elde edemez. “Mehdi” inancı için de bu problem vardır. Zira Fatımiler, hatta Kureyş taifesi dağılmış ve kavmi tutuculuk ve bağnazlıkları da kalmamıştır. Kavmi tutuculuğun yerini başka tutuculuk ve bağnazlıklar almıştır. Evet, Hz. Hasan (a.s) ve Hüseyin’in (a.s) bir grup evladı sadece Hicaz’da kalmıştır. Onların gücü ve nüfuzu yok değil ama bedevidirler ve çeşitli bölgelere dağılmışlardır. Aralarında tam bir birlik ve dayanışma yoktur. Ama “Mehdi” mevzuunu kabul edecek olursak, şöyle demek gerekir: Mehdi onların arasından zuhur edecek ve onlar da birleşip hedefe ulaşma ve kudret ve şevket elde etme yolunda ona yardımcı olacaktırlar. Vaadedilmiş Mehdi’yi böylelikle tasavvur edebiliriz ve bunun dışında tasavvur edilemez. [5]

 

Cevap

 

İbn-i Haldun’un bu sözüne cevaben şöyle diyoruz: "Evet, gerçekten de eğer birisi kıyam etmek, kudret elde etmek ve devlet kurmak istiyorsa, sadece onu savunan, kendisine taraftarlık eden ve hedefine ulaşmasında ona yardımcı olan bir grup insanla zafere ulaşabilir. Vaadedilmiş Mehdi ve onun evrensel inkılabı hakkında da bu geçerlidir. Ama onun taraftarlarının sadece “Hz. Ali’nin (a.s) soyundan olan Seyyitler ile Kureyş kabilesinden” olduğunu söylemek doğru değildir. Elbette ki devlet ve idarecilik eğer bir kavim veya kabileye ait olursa, onun taraftar ve hamileri de kavimin ve kabilenin bağları taşıyanlarla sınırlı olacaktır. Nitekim beylik ve kabilecilik döneminde devletler böyle kuruluyordu. Genel olarak belli sınırlar dahilinde ve özel bir unvanla kurulan bir hükümetin savunucuları da o sınırlar içinde olan ve o özel bağı taşıyan kimselerdir. Bunun belli bir kabile, yurt veya sınırlı bir hedef için kurulan bir devlet olması hiçbir şeyi değiştirmez.

 

Ama bir devlet kapsamlı bir mektep ve program üzere tesis olacak olursa, o mektep, program ve mesleğin mutlaka taraftarları olmalı, belli bir grup o mektebi tanımalı, onun hakimiyetini gönülden istemeli, bu hedefe ulaşma ve önderlerini destekleme yolunda fedakarlıkta bulunmalıdır. Va’dedilmiş Mehdi’nin evrensel ve inkılapçı hükümeti de işte bu türdendir. Onun mektebi kapsamlı ve cihanşümul bir mekteptir. Bu mektep bütün gücüyle maddeciliğe yönelen ve ilahi kanunlardan yüz çeviren insanoğlunu ilahi hüküm ve programlara yöneltmek istemekte, bu dakik ve ince programları icra etmekle onların sorunlarını halletmek istemektedir. Bu mektebin hedefi birçok ihtilaf ve sürtüşmelerin kaynağı olan hayali sınırları beşerin zihninden silecek ve hepsini güçlü tevhit bayrağı altında toplamakla, İslam dini ve Allah inancını bütün dünyaya yaymakla, İslam’ın gerçek programlarını icra edip zulmün köklerini kurutarak, sulh, sefa ve adaleti dünyaya hâkim kılmaktır.

 

Böyle derin bir hareket ve cihanşümul inkılap için sadece “Hicaz, Medine ve diğer beldelere dağılmış olan Seyyitler ve Kureyşlilerin kavmi tutuculuk” adıyla Hz. Mehdi’yi (a.f) savunması ve hedefine ulaşmasında ona yardımcı olması yeterli değildir. Hz. Mehdi’nin (a.f) zafere ulaşması için ilahi ve gaybi yardımların yanı sıra, güçlü taraftarları bulunmalı ve bunlar da ilahi kanun ve programların meziyet ve üstünlüklerine inanmış kimseler olmalı, canı gönülden bu hükümlerin icra edilmesini istemeli, böyle bir cihanşümul inkılabın ön hazırlıklarını görmeli ve insanî ülkü ve hedeflere ulaşma yolunda her türlü fedakârlıkta bulunmalıdırlar. Bu tür insanlar ilahi kanun ve mesajları taşıyan masum, gaybi yardımlara maşhur masum bir önder de bulacak olurlarsa, onu savunur ve adil bir hükümet kurmak için fedakârlık ederler.

 

Hz. Mehdi’nin (a.f) Varlığı Kesindir

 

Hz. Mehdi (a.f) hakkında Sünni ve Şiilerin Hz. Peygamber’den (s.a.a) naklettiği birçok hadis vardır. Bunlara dikkat eden herkes İslam Peygamber’i (s.a.a) zamanında bile “Mehdi” mevzuunun kesin bir mevzu olarak Müslümanlarca bilindiğini anlar. Müslümanlar o dönemden beri hakkı hâkim kılacak, İslam’ı tüm aleme yayacak ve adaleti ikame edecek birini bekliyordu. Bu inanç onlar arasında o kadar yaygın idi ki aslını kesin olarak kabullenip, teferruatıyla ilgileniyorlardı. Bazen "Mehdi hangi soydan gelecektir?" diye soruyorlardı. Bazen de isim ve künyesi hakkında tartışıyorlardı. Bazen, “niçin Mehdi olarak adlandırıldığından” söz ediyor, bazen “zuhur alametleri ve kıyam tarihini” sorarak "Acaba Mehdi ve kıyam edecek olan kimse, yani "Kâim" aynı şahıslar mıdır?" diyor, kimi zaman da gaybetin sebeplerini ve gaybet günündeki görevlerinin ne olduğunu soruyorlardı.

 

Hz. Peygamber (s.a.a) de bazen Hz. Mehdi’nin (a.f) varlığını haber vererek şöyle buyuruyordu: "Va’dedilmiş Mehdi benim neslimden, Fâtıma’nın (s.a) evlatlarından ve Hüseyin’in sülbünden dünyaya gelecektir" diye buyuruyordu. Bazen de Hz. Mehdi’nin (a.f) isim ve künyesini açıklıyor, kimi zaman da onun alamet ve özelliklerini beyan ediyordu.

Ayetullah İbrahim EMİNİ

 

-------------

[1]- Sahihi Müslim, c.1, s.24.

[2]- Mukaddeme-i Süneni Ebi Davud, Saati'nin kalemiyle.

[3]- Sahih-i Müslim, c.2, Babu Nüzul-u İsa ve Sahih-i Buhari, c.4, Babu bed-il halk, Babu Nüzul-u İsa.

[4]- Mukaddeme-i İbn-i Haldun, s.322.

[5]- Mukaddeme-i İbn-i Haldun, s.327.

Tarih: 10-11-2023

FACEBOOK YORUM
Yorum