Güzel Ahlâkta İradenin Rolü
İrade, insanın ahlâkî erdemlere ulaşmasında ana ve temel rol ifa eder. Çünkü insan, ancak kendi istek ve iradesiyle mutluluk veya bahtsızlık yönünde hareket eder.
Bismillahirrahmanirrahim
Güzel ahlâka ulaşmada iradenin rolü nedir ve irade nasıl güçlendirilir?
İrade, insanın ahlâkî erdemlere ulaşmasında ana ve temel rol ifa eder. Çünkü insan, ancak kendi istek ve iradesiyle mutluluk veya bahtsızlık yönünde hareket eder.
İrade Nedir?
Eğilimin insan tabiatına bağlı olduğu gibi, irade de insanda var olan ve akla bağlı olan bir güçtür. Eğilim, çekim türünden olup insanın ihtiyaç duyduğu şeyleri kendine doğru çeker. Eğilim ne kadar güçlü olursa, insanın ihtiyarı da aynı oranda zayıflar. Çünkü insan bu durumda, kendisinin dışında olan bir gücün egemenliğindedir. İrade ise, insanın içinde olan bir güçtür. İnsan bu güç yardımıyla kendisini dış kaynaklı güçlerin etkisinden kurtarır ve iradesini güçlendirdikçe ihtiyarını arttırır; kendisine, işine ve hatta kaderine daha çok sahip olur.[1]
İrade, insanın yeteneklerini filizlendirmede temel rol oynayan bir güç ve yüce Allah tarafından insana verilen bir emanettir. İnsan, bunun yardımıyla iyileşme ve iyi kalmayı gerçekleştirir. Bu durum, büyük Allah vergisi yardımıyla insan olmanın değerini arttırır ve himmetini yüceleştirir. İmam Ali (a.s) bu hususta şöyle buyurmuştur: Kişinin değeri, himmetinin ölçüsü oranındadır.[2]
Ahlâkî İyileşme Yönünde İradenin Etkisi:
İradesiz insan, ahlâkî rezilliklere karşı mücadele edemez ve ancak irade sayesinde ahlâkî erdemlerle donanma liyakatini kazanır.
Ahlâk üstatları, ahlâkî iyileşme yolunda istek ve iradenin ilk adım olduğunu bildirmişlerdir. İnsan istemedikçe, irade etmedikçe ve ciddiyetle dilemedikçe bir yere varamayacaktır.
İnsan, ancak istemekle gönül ve ruh atmosferini güzelleştirebilir ve kendini süluk meydanında amade ve dinç kılar.[3]
İradeyi Güçlendirme:
İradesini güçlendirmek isteyen insan, yapmak veya terk etmek istediği işi, faydalarını ve zararlarını enine boyuna düşünmelidir. O işi yapmak veya o sıfata sahip olmak, insan ruhunun yetkinlik ve olgunluk kazanmasında faydalı ve etkili olacaksa, bu yönde gayesini harekete geçirmek için kendinde o iş veya erdeme karşı şevk ve eğilim oluşturmalıdır. Sonra da işi gerçekleştirmeye koyulmalı; ciddi bir iradeyle amacını gerçekleştirmenin ön koşullarını hazırlamalı ve engelleri ortadan kaldırmak için de hazırlıklı olmalıdır. Bu yöntem, kötü bir sıfatı veya çirkin bir işi terk etme alanında da geçerlidir. Şöyle ki insan, öncelikle o sıfat veya işi düşünmeli; o çirkin sıfat veya işten nefret etmek ve sonuçta onu kendisinden uzaklaştırmak için onun kötü ve uğursuz sonuçlarını incelemelidir.
İradeyi güçlendirmek için yapılan tavsiyelerden biri, takvaya ve nefsin tezkiyesine önem vermektir. İmam Ali (a.s) “Nehcü'l-Belağa” kitabında defalarca bu konuya temas etmiştir. Onlardan biri şöyledir: Bilin ki günahlar, dizginleri kopmuş azgın atlara benzer. Onlara binenler günahkârdır ve binicilerini ateşe atarlar. Takva ise, ram olan bir deve gibidir ki dizginleri binicilerinin elindedir ve onları cennete götürür.[4]
Günahlar ve hatalar, yularını parçalamış ve sürücüsünün kontrolünden çıkmış azgın atlar gibidir. Günah, insanı şehvetlerin ve nefsanî isteklerin etkisinde bırakır ve bunun sonucunda insan, aklına ve imanına aykırı olarak günah işler ve nefsinin kontrolünü kaybeder. Takva ise, dizgini binicisinin elinde olan muti ve ram binek gibidir. Yani insan, bu sıfat ve duruma sahip olmakla, binicinin emir verdiği gibi emir verir ve binek de itaat eder; dizginlerinin yönlendirildiği yönde, azgınlık etmeksizin ilerler. Buna göre insan, iradenin egemenliğini sağlayan imanını, inançlarını ve takvasını güçlendirmeyi önemsemelidir. Böylelikle insan, nefsanî eğilimlerine üstün gelebilecek, karşılaştığı olaylar karşısında mantıklı hareket edebilecek ve de takvayı gözetmekle hayallerin kontrolünü elinde tutabilecektir.[5]
Buna göre insan güçlü bir varlıktır; yücelmek ve olgunlaşmak için öyle bir iradeye sahiptir ki istediği her şeye ulaşabilir ve iradesini güçlendirmekle hayata canlılık ve tazelik verebilir. İrade, aşılması çok güç olan dağlıklar ve kayalar arasında kendine yol açan ve ilerleyen bir şelale gibidir.
Zayıflıktan ve Güçsüzlükten Sakınma:
Faziletleri kuşanma ve densizliklerden arınma arenasında temel nitelikli konulardan biri, şeytanî vesveseler karşısında iradenin güçlü olduğuna inanmak ve asla acizliğe düşmemektir. Burada, iradesini kullanarak yüce makamlara nail olan insanlardan ikisine değineceğiz:
Sekkaki'nin Öyküsü:
Yusuf Sekkaki (ölümü: 617 hk.), Arap edebiyatı alanında özel mahareti ve seçkinliği olan İslâm bilginlerindendir. Ders kitabı olarak okutulan, bilginler tarafından şerh edilen ve haşiye yazılan "Miftahu'l-Ulum" kitabı onun eserlerindendir.
Sekkaki önceleri demircilik yapardı. Demirden küçük bir hokka ve onun için de zarif bir kilit yapmıştı. Bunu, dönemin padişahına götürmüş ve hediye etmişti. Bu hokka padişah ve yakınları tarafından çok beğenilmişti. Ama Sekkaki, beklediği ilgi ve teşviki görememişti. Bu esnada padişahın huzuruna biri gelmiş; hem padişah ve hem de yakınları ona çok saygı göstermişlerdi. Sekkaki, bu saygı ve ihtiramın muhatabı olan bu adamın kim olduğunu sormuş ve "Bilginlerden biridir" cevabını almıştı. Sekkaki bundan çok etkilenmiş ve bunun üzerine âlim ve bilgin olmaya karar vermişti. Sekkaki'nin 30 yaşında olması, eğitim ve öğretim için pek de uygun bir yaş değildi.
Buna rağmen işe koyuldu. Bir süre ders aldı ama fazla ilerleme kaydedemedi. Bunun üzerine ümidini yitirip, dersi ve tahsili terk etmeye karar verdi. Bir gün bir yerden geçerken gözüne bir şey takıldı. Bir yerden damla damla su akıyordu; suyun düştüğü yerde bir çukur oluşmuş ve suyla dolmuştu. Kendi kendine düşünerek şöyle dedi: "Yeteneğim az olsa da, zamanın akışıyla öğrendiklerim çoğalacak ve bilgim artacaktır."
Azmini bileyerek amacına kilitlendi. Olanca himmet ve zahmetle sonunda amacına ulaştı ve meşhur edebiyat bilginlerinden biri olarak tarihe geçti.[6]
Krenn'in Öyküsü:
İrlandalı meşhur hatip Krenn, önceleri doğru dürüst konuşamıyor ve kendisini ifade edemiyordu. Okulda arkadaşları ona “kekeme” diyorlardı. Krenn, hukuk fakültesinde okurken konuşmasını düzeltmeye çok çalışmış ama başarılı olamamıştı. Bir gün tartışmak için bilimsel bir konferansa katıldı.
Konuşma sırası ona geldiğinde, doğruldu ve konuşmak istedi ama hiçbir şey söyleyemedi. Bunun üzerine karşı taraf kalkıp onunla alay etmeye başladı ve onu "dilsizlerin hatibi" olarak tanımladı. Alay konusu olmak Krenn'i çok üzmüş ve etkilemişti. Birden ayağa kalktı ve kendisini savundu.
Krenn, bu olaydan sonra büyük bir aynanın karşısında durarak saatlerce konuşma ve hitabet alıştırması yapar ve ayrıca hareketlerini ve mimiklerini düzeltirdi. Bu yöntemle konuşmasını düzeltti ve nitekim meşhur bir hatip oluverdi. [7]
--------------
[1]- Murtaza Mutahharî, İslâm'da Eğitim ve Öğretim, s. 320-321.
[2]- Nehcü'l-Belağa, 47. hadis
[3]- Muhammed Şucai, Makaleler, c. 3, s. 17-70; Pratik Arınma Yolu.
[4]- Nehcü'l-Belağa, 16. hutbe
[5]- Murtaza Mutahharî, İslâm'da Eğitim ve Öğretim; Seyyid Mehdi Saniî, İslâmî Eğitim ve Öğretim Alanında İnceleme, s. 113-119.
[6]- Reyhanetü'l-Edeb, c. 7, s. 205, "s,k,k" maddesi.
[7]- Samuel Smiles, Öz Güven, s. 207; Seyyid Mehdi Saniî, İslâmî Eğitim ve Öğretim Alanında İnceleme, s. 118.
Tarih: 02-11-2022