içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Hadis İlminin Genel Tanımı – 4

Bismillahirrahmanirrahim

Hadis İlminin Genel Tanımı – 4

Hz. Resulullah’ın (s.a.a) Hadise Verdiği Önemin Belirtileri

Hadis Yayımının Resul-i Ekrem (s.a.a) Nezdindeki Önemi

Risalet, zaman ve mekân bakımından kendine has bazı özellikler taşımaktadır. İslam’ın coğrafi açıdan Hicaz bölgesine has bir din olmayışı, Hz. Resulullah’ın (s.a.a) İran, Roma, Habeşistan vb. hükümdarlarına gönderdiği mektuplarla sabittir. [1]

Bu iddiayı doğrulayan bir ayet-i kerimede İslam’ın tüm din ve mezheplere üstün kılındığı belirtilmiştir:

“O, kendisine ortak koşanlar hoşlanmasa da, dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamber’ini hidayet ve hak din ile gönderendir.” [2]

Diğer bazı ayetlerde ise, risalete tüm âlemlerin muhatap olduğuna işaret edilmiştir:

“Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik.” [3]

“(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” [4]

İslam dini ebedi ve evrensel bir din olduğuna göre bu dini yaymakla görevlendirilmiş olan Hz. Peygamber’in (s.a.a) sadece kendi dönemindeki insanlara hitap ettiğini ve bu öğretilerin yayılması ve gelecek nesillere ulaşması için yeterince çaba sarf etmediğini düşünebilir miyiz? Elbette hayır. Zaten Resul-i Ekrem’in (s.a.a) siyer ve hayatını incelediğimizde bu meseleye verdiği önem apaçık ortadadır. Örneğin birçok muhaddisçe tevatür seviyesinde görülen [5] bu rivayette işaret edebiliriz:

“Ümmetimden dinin emirleriyle ilgili kırk hadis ezberleyen kişiyi, Allah-u Teâlâ kıyamet günü âlimler ve fakihlerle birlikte haşreder.” [6]

Bu rivayet açıkça hadislerin yayılmasının önemini göstermektedir. Tüm Müslümanların kıyamet gününe kadar en az kırk hadis ezberlediğini düşününce bu zaman içerisinde ne miktarda hadisin yayıldığı anlaşılıyor. [7]

Tarih boyunca birçok âlim bu rivayetten yola çıkarak kırk hadis mecmuaları (genelde şerh ve tefsirle birlikte) hazırlayıp yaymışlardır. Kısaca kırk hadis olayının ortaya çıkması Hz. Peygamber’den (s.a.a) nakledilen bu rivayetin bereketlerindendir. Bu sayede hadislerin bir kısmı ezberlenerek yok olmaktan muhafaza edilmişler. [8]

Muhaddisler ve tarihçilerin ortaklaşa naklettikleri önemli dini ve ahlaki öğretiler içeren “Veda Haccı hutbesinde” Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Şahit olan olmayana aktarsın.” [9]

Resul-i Ekrem (s.a.a) Hayf camiindeki hutbesinde ise, şöyle buyurmuştur:

“Allah, benim sözümü işitip belleyen, sonra da onu benden (başkasına) ulaştıran kimsenin yüzünü Kıyamet günü ağartsın. Zira nice ilim taşıyıcılar vardır ki, âlim değildir. Nice ilim taşıyıcıları ilmi, kendinden daha âlim olana taşırlar.” [10]

Şahit olanın olmayanları bilgilendirmesi hususunda, “Sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için vahyolundu” [11] ayet-i kerimesine de işaret edebiliriz.

Resul-i Ekrem’in (s.a.a) Hadis Yazımına Verdiği Önem

Bazıları şimdiye dek değinilen delilleri değerlendirirken, bunların hadis yazımına dair değil de hadislerin sadece şifahen yayılmasına, yani kulaktan kulağa aktarılmasında olduğunu iddia edebilirler. Bu iddianın devamında da halifeler tarafından hadis yazımına getirilen yasağın aslında Hz. Peygamber’in (s.a.a) isteğiyle olduğunu yorumlayarak, büyük bir yanılgı içindedirler.

Öyle olduğunu farz etsek dahi, halifelerin şifahi aktarım için çaba sarf etmeleri gerekirken tarihteki şahitler uyarınca tam aksine bu yasak, hadisin yazılması ve şifahen aktarılmasını kapsamıştır.

Şüphesiz Hz. Resulullah’ın (s.a.a) hadis yazımına verdiği önem aşikâr olduğu takdirde bu iddiaların geçersizliği de ortaya çıkmış olacaktır.

Hz. Resulullah’ın (s.a.a) Hadis Yazımına Verdiği Önemin Mihverleri

Bu konuyu iki boyutta inceleyebiliriz:

a) Hadis yazımına teşvik ve tavsiyede bulunması:

Şüphesiz Resul-i Ekrem (s.a.a), hafızanın ilmi mirası korumakta yetersiz olduğunu pekiyi biliyordu. Hafıza her ne kadar güçlü de olsa, ilmin zenginliği, benzer konuların çokluğu, zaman akışı, yaşlılık ve zayıflıkların ortaya çıkışı gibi nedenlerle bilgiyi korumakta güvenilir bir bekçi değildir.

Hz. Resulullah (s.a.a) bazen tavsiyelerle bu hususa değinmiş: “Bu ilmi yazın” [12], bazen de yazmanın ilmi zincirleyeceğini belirtmek suretiyle konunun ciddiyetine vurgu yapmıştır:

“İlmi yazı ile zincirleyiniz (tespit ediniz)” [13]

Burada “ilim”, amacı kaçmak olan bir tutsağa ve “kitabet” ise, onun eline ayağına bağlanan ve kaçmasını engelleyen bir zincire benzetilmiştir. Aslında bu benzetme ile Hz. Resulullah’ın (s.a.a) yazmanın, ilmi muhafaza etmedeki rol ve önemini beyan etmesidir. Şayet ilmi miras sadece şifahen aktarılsaydı, kaçmak için fırsat arayan bu esir yıllar içerisinde amacına ulaşır ve unutulup yeni nesillere aktarılamayacaktı.

Hz. Peygamberimizin (s.a.a) hayatından asırların geçmesiyle bu gerçek daha iyi anlaşılıyor. Çünkü o dönemden sadece yazılarak muhafaza edilen bilgiler elimize ulaşmıştır.

Hz. Resulullah’ın (s.a.a) Mekke fethinden sonraki hutbesine değinen diğer bir rivayette ise, hutbenin bitmesiyle Yemen halkından Ebu Şat isimli şahıs “Ya Resullullah! Bu hutbeyi benim için yazın” dedi. Hz. Resulullah (s.a.a) da ashabından bu hutbeyi Ebu Şat için yazmalarını istedi. [14]

Ehl-i Sünnet uleması bu rivayetin hadis yazımına dair cevazın en belirgin örneklerden olduğunu beyan etmişlerdir.

Abdullah Ahmed b. Hanbel’in bu hadisle ilgili görüşü şöyledir: “Hadis yazımı konusunda bundan daha sahih ve muhkem bir hadis nakledilmemiştir.” [15]

Başka bir rivayette ise, Hz. Resulullah (s.a.a), İmam Ali’nin (a.s) unutkanlığından bir endişe taşımadığı halde, sözlerinin kalıcı olması ve diğer İmamlara (a.s) ulaşması için yazmasını istemektedir. [16]

Hz. Peygamber’in (s.a.a) hadis yazımına verdiği önemi gösteren tarihteki önemli olaylardan bir diğeri ise, o hazretin vefatı yaklaşmışken yaşanan “Kalem-Kırtas” olayıdır. Abdullah b. Abbas olayı şöyle aktarmıştır:

“Resul-i Ekrem (s.a.a) ölüm döşeğindeyken evinde Ömer b. Hattab ve diğer bazı kimseler bulunuyordu. O hazret, “Bana kâğıt kalem getiriniz; size benden sonra hiçbir zaman yolunuzu şaşırtmayacak bir yazı yazayım” diye buyurduğunda, Ömer b. Hattap “Peygamber ağrıların etkisiyle sayıklıyor; Allah’ın kitabı yanımızdadır; o bize yeter” diyerek buna mani oldu.” [17]

Ehl-i Sünnet’ten bazı hadis araştırmacılarına göre bu rivayet, Hz. Peygamber’in (s.a.a) son anlarında vuku bulması hasebiyle Ebu Said-i Hudri gibi hadis yazımını yasaklayan rivayetlere nasihtir (nesh etmektedir). [18]

b) İlk hadis sahifelerinin ortaya çıkışı;

Hz. Resulullah’ın (s.a.a) tüm Müslümanlara veya bazı özel kişilere hadis yazımına dair mükerrer tavsiyeleri bir yana, tarihi kaynaklarda o hazretin bizzat hadis yazarak veya yazımına emrederek, hadis içeren sahifelerin oluşumunu sağladığını görüyoruz.

Bu konuda Şii hadis tarihindeki “Kitab-ı Ali” veya “Cami’a” gibi mecmualar haricinde, Hz. Resulullah (s.a.a) dönemine ait, “Sahifetu’n Nebi” veya “Sahifetu’l Sadika” gibi mecmualara işaret edebiliriz.

“Sahifetu’n Nebi”, Hz. Peygamber’in (s.a.a) bizzat yazarak kılıcının kolunda muhafaza ettiği küçük bir hadis mecmuasıdır. Bazı rivayetlerde Hz. Ali’nin (a.s) bu mecmuayı Hz. Peygamber’in (s.a.a) kılıç kolunda bulduğu [19] ve kendisinin de aynı şekilde muhafaza ettiği rivayet edilmiştir. [20]

“Sahifetu’l Sadika” ise, Hz. Resulullah’ın (s.a.a) imla etmesiyle Abdullah b. Amr b. As tarafından yazılan bir hadis mecmuasıdır. Bu mecmuanın varlığı tarihi kanıtlarla sabittir ve Ehl-i Sünnet uleması da bu konuda ittifak içindedir. [21]

Bazılarına göre sahabenin Hz. Resulullah (s.a.a) döneminde hazırladığı en önemli eser özelliği taşıyan bu yazma [22] bin rivayeti ihtiva etmiştir. [23]

Ahmet b. Hanbel ise, bu sahifenin bazı bölümlerini kendi Müsned’inde nakletmiştir. [24] Tarihi bilgilere göre Abdullah b. Amr b. As kendisi için iftihar kaynağı olan bu sahifeden sıkça yâd eder ve Hz. Resulullah’ın (s.a.a) imlasıyla yazıldığını vurgulardı. [25]

Dr. Ali NASİRÎ

 

---------

[1]- Tarih-i İbn-i Haldun, c. 2, s. 222, Tarih-i Taberi, c. 2, s. 293-295.

[2]- Saff, 9.

[3]- Nisa, 79.

[4]- Enbiya, 107.

[5]- Allame Meclisi bu konuda birkaç rivayet naklettikten sonra şöyle yazmıştır: “Bu muhteva özel ve genel nezdinde meşhur ve müstefizdir. Hatta tevatür olduğu bile söylenmiştir.” Biharu’l Envar, c. 2, s. 156. Şeyh Bahai de bu rivayetin şerhinde benzer konulara değinmiştir. el-Erbain, s. 506.

[6]- el-Hisal, s. 541-543, Allame Meclisi bu konuda 10 rivayet nakletmiştir. Biharu’l Envar, c. 2, s. 153-156.

[7]- Şeyh Bahai, Erbain, s. 503-507.

[8]- Şeyh Ağa Bozorg-i Tahrani mevzu ile ilgili Allame Meclisi’nin sözlerini naklettikten sonra, hadisleri muhafaza etmek için en iyi yöntemin yazmak olduğunu vurgulamış ve şöyle devam etmiştir: “Dolayısıyla çoğu âlimler bu öğütten yola çıkarak, kırk hadis içeren kitaplar telif etmişlerdir.” Şeyh daha sonra bu kırk hadislerden doksanına işaret etmiştir. ez-Zari’a, c. 1, s. 409-433.

[9]- Kâfi, c. 1, s. 291; Tuhefu’l Ukul, s. 34.

[10]- Biharu’l Envar, c. 74, s. 146; Müsned-i Ahmed, c. 5, s. 183.

[11]- En’am, 19.

[12]- Takyidu’l İlm, s. 72.

[13]- Biharu’l Envar, c. 76, s. 139; el-Müstedrek a’la Sahiheyn, c. 1, s. 106.

[14]- Sahih-i Buhari, c. 3, s. 95, c. 8, s. 38; Sahih-i Müslim, c. 4, s. 110.

[15]- Tedvin es-Sünnet eş-Şerif, s. 88.

[16]- İmam Muhammed Bakır (a.s), Hz. Resulullah’tan (s.a.a) şöyle nakletmişlerdir: Resulullah (s.a.a), Hz. Ali’ye (a.s) “Sana imla ettiklerimi yaz” diye buyurdular. Hz. Ali (a.s) “Ya Resulullah! Benim unutmamdan mı endişeleniyorsun?” deyince, Hz. Resulullah (s.a.a) “Senin unutmandan endişelenmiyorum. Allah-u Teâlâ’dan hafızanı unutmaktan koruması için dua ettim; lakin ortakların için yaz” buyurdular. Hz. Ali (a.s) “Benim ortaklarım kimlerdir, Ya Resulullah?” diye sorunca, Hz. Resulullah (s.a.a) “İmamet evlatları..” diye yanıtladılar. A’mal-i Saduk, s. 327; Besairu’d-Derecat, s. 147.

[17]- Sahih-i Buhari, c. 1, s. 37 ve c. 7, s. 9; Müsned-i Ahmed, c. 1, s. 336.

[18]- Hadis ve’l Muhaddisun, s. 124.

[19]- Kâfi, c. 7, s. 274.

[20]- Biharu’l Envar, c. 40, s. 133.

[21]- Fuat Sezgin bu sahifenin Hz. Peygamber (s.a.a) döneminde yazılan hadis yazmalarından olduğuna işaret etmiştir. Arap El Yazmaları Tarihi, s. 123.

[22]- et-Teşri’ ve’l Fıkh fi’l İslam, s. 275, Hadis İlimleri Dergisi, say. 3, s. 31.

[23]- Marifetu’n-Nash-i ve’l Suhaf el-Hadisiye, s. 179.

[24]- Müsned-i Ahmed İbn-i Hanbel, s. 2, s. 158.

[25]- Takyidu’l İlm, s. 84; el-Muhaddasu’l Fazil, s. 366.

Tarih: 28-08-2023

FACEBOOK YORUM
Yorum