Hz. Resul-i Ekrem’in (s.a.a) Şehadeti
Bismillahirrahmanirrahim
Soru: Hz. Resul-i Ekrem’in (s.a.a) dünyadan gitmesi, normal bir ölüm mü, yoksa şehadet mi?
Cevap: Her ne kadar nitelik ve kaynağında ihtilaf olsa da İslam Peygamber’inin (s.a.a) şehadetini müdafaa etmek akla yatkın gelmektedir.
Her ne kadar bazıları, Hz. Resul -i Ekrem’in (s.a.a) doğal bir ölümle dünyadan gittiği inancını anlatmağa çalışsalar da tarihi şahitler ve nakledilmiş olan rivayetler, o hazretin (s.a.a) zehirlenme sonucu şehadete ulaştığı inancını güçlendirmektedir. Şia’nın eski kitaplarına müracaat ettiğimizde, o hazretin (s.a.a) vefatının amili konusunda böyle bir görüşün masumların (a.s) asrına yakın bir dönemde belirgin olduğu görülmektedir.
Şeyh Saduk “El-İtikadat” kitabında şuna inanmaktadır ki bizim (Şia) inancımız o hazretin (s.a.a) Hayber savaşında zehirletilmesi ve onun etkileri sonucu vefat etmesidir. [1] Elbette bu görüş zehirlenme mahallinin (Hayber) kaydedilmemesi ve sadece “Kabeze bil-Medineti Mesmumen” lafzı sonraları Şeyh Müfid [2], Şeyh Tusi [3], Allame Hilli [4], Allame Muhammed Taki Meclisi [5], Şeyh Cafer Kaşifu’l Gıta [6] gibi Şia’nın güçlü âlimleri tarafından onaylanmıştır.
Görülüyor ki son yüzyıllarda da “Hz. Peygamber’in (s.a.a) zehirlenme sonucu şehadete ulaşması” görüşü Şia arasında meşhur bir görüştü. Allame Meclisi “Mir’atu’l Ukul” kitabında şöyle diyor: Bizim (Şia) aramızda meşhur ve yaygın olan şudur ki Şeyh Tusi “Tehzib” kitabında ve diğerleri kendi kitaplarında getirmişlerdir ki o hazret (s.a.a) Pazartesi günü, Sefer ayının sonuna iki gün kalınca hicretin 10. yılında dünyadan gitmiştir. [7] Yine son dönem âlimlerinden olan Mühaddisi Şehid Hürr Amuli de Hayber savaşındaki zehirletilmeden kaynaklanan vefatın Şia’nın inançlarından olduğunu savunmaktadır. [8] Mühaddisi Kummi de inanmaktadır ki muteber olan hadislere göre o hazret (s.a.a) şehadet sonucu dünyadan gitmiştir. [9]
Bu “zehirlenme sonucunda şehadet” görüşü Ehli Sünnet’in arasında da meşhur olan bir görüştür. Öyle ki tarih kitapları ve Amme’nin (Ehli Sünnet’in) hadis metinlerinde o hazretin (s.a.a) vefatının sebebinin açıklanmasında “zehirletilmesi” konusuna işaret edilmiştir.
O hazretin (s.a.a) Şehadetine Delalet Eden Rivayet ve Tarih Şahitleri
İmam Cafer-i Sadık (a.s): “Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Hayber savaşında zehirlendi… ve vefat anında buyurdular ki o gün Hayber’de yediğim o lokma, şimdi bedenimin azalarını yok ediyor.”
Daha sonra şöyle buyurdu:
مَا مِنْ نَبِيٍّ وَ لَا وَصِيٍّ إِلَّا شَهِيدٌ
Şehit olmayan hiçbir peygamber ve onun halefi (imamı) yoktur. [10] Elbette bu rivayet, bir genel asıl olarak enbiya ve onların vasileri konusuna da işaret etmektedir. O durum şudur ki onlardan hiç birinin normal bir ölümle dünyadan gitmemeleri ve onların sonunda şehit olmalarıdır. Her ne kadar bizler burada bu durumun ispatında ısrar etmiyoruz ve bizim dikkatimiz Hz. Peygamber’in (s.a.a) konusudur.
Bu tabir, Emirü’l Müminin Ali’nin (a.s) şehadetinden sonra İmam Hasan Müçteba’dan (a.s) şöyle nakledilmiştir: “Peygamber-i Ekrem (s.a.a) bana haber vermiştir ki “İmamet” onun Ehlibeyt’inden seçilmiş olan on iki imamın yetkisindedir. Bizden katledilmeyen veya zehirletilmeyen hiç kimse yoktur.” [11]
Zürare, İmam Muhammed Bakır’dan (a.s) güvenilir bir kaynakla nakletmiştir ki: O Yahudi kadın, Resul-i Ekrem’i (s.a.a) zehirlemek için koyun etini zehre bulamıştı. Hz. Peygamberin (s.a.a) yanına getirdiğinde hazret ona şöyle buyurdu: “Seni bu işi yapmana hangi sebep mecbur etti?” Kadın şöyle dedi: İçimde dedim ki eğer bu şahıs peygamber olursa, bu zehir ona zarar vermez ve eğer hükümdar olursa, halkı onun elinden kurtarırım. Peygamber (s.a.a) bu kadından feragat etti. [12]
İmam Cafer-i Sadık (a.s) başka bir rivayette şöyle buyuruyor: Resul-i Ekrem (s.a.a) koyunun kolunu seviyordu ve Yahudi bir kadın bu durumu bildiğinden onu koyunun bu bölümüyle zehirledi. [13]
İlave olarak Şia’nın diğer kaynakları da o hazretin (s.a.a) şehadetine delalet etmektedir. Ehli Sünnet’in tarih, siret, müsnet, sihah kitaplarında oldukça fazla rivayet vardır ki bu görüşü onaylamaktadır.
Ehli Sünnetin en muteber kitabı olan Sahihi Buhari’de nakledilmiştir ki Hz. Peygamber (s.a.a) vefatıyla sonuçlanan hastalığında hanımlarından biri olan Aişe’ye şöyle buyurdu: Ben, Hayber’de yediğim zehirli yemeğin etkisiyle bedenimde sürekli olarak dert ve sızı hissediyordum. Şimdi o zehrin beni öldürme vakti gelmiştir. [14] Salihi Şami, Hayber’de zehirlenme olayını değişik yollarla Sahiheyn’den, Ahmed b. Hambel’den, İbn Sa’d “Tabakatu’l Kubra”dan, Daremi “Sünen”den, Beyhaki, Hâkim ve diğer bazılarından nakletmiştir. [15]
Ahmet b. Hambel kendi Müsnedinde anlatmış olduğu bir macerada “Ümmü Mebşir” adında bir kadının evladı Hz. Peygamber’in (s.a.a) yanında yediği zehirli yemekten dolayı şehit olmuştu. O kadın hastalığından dolayı o hazreti (s.a.a) ziyarete geldiğinde “Ben, hastalığınızın oğlumun yediği zehirli yemeğin etkisiyle şehit olmasıyla aynı zehirli yemeğin etkisiyle ilgili olduğuna güçlü ihtimal veriyorum” diye izhar etti. Hz. Peygamber (s.a.a) cevabında şöyle buyurdu: Ben de kendi hastalığım için zehirlenmekten başka bir delil görmüyorum. Sanki beni öldüreceği yakındır. [16]
İbn Kesir, “El-Bidaye ven-Nihaye” kitabında “Zikri Kıssatu’ş-Şatu’l-Mesmume ve ma kane min Emri’l Burhan Ellezi Zehere indeha vel Hüccetü’l Baliğetu fiha” unvanındaki müstakil babda birçok değişik kaynaklardaki rivayetleri ve bu konudaki ravileri nakletmiştir. Zehebi’nin “Mizanu’l İ’tidal” kitabında “Ehedü’l Eimmetü’l E’lam” olarak yâd ettiği Ehli Sünnet’in meşhur ravilerinden olan İshak’ın rivayetlerden biridir. O şöyle naklediyor: Allah Resulü (s.a.a) vefat anında ziyaretine gelmiş olan Bera b. Ma’rur’un kızı Ümmü Beşir’e şöyle dedi: “Kardeşinle Hayber’de yediğimiz o yemekten, şimdi kalbimin damarları kopuyor.” [17]
Aynı şekilde İbn Sa’d sahih bir senetle ve yine Beyhaki, Abdullah b. Mesut’tan şöyle naklediyor: Eğer “Allah Resulü (s.a.a) öldürüldü ve şehadete ulaştı” diye dokuz defa ant içsem, bu benim için bir defa “öldürülmedi ve şehadete ulaşmadı” diye ant içmemden daha sevimlidir. [18]
Bazıları, Hz. Peygamber’in (s.a.a) vefatını normal bir ölüm ya “Zatu’l Cenb” [19] veya şiddetli ateş olarak bilmektedir. [20] Bu durum, Hz. Peygamber’in (s.a.a), Aişe’ye buyurmuş olduğu şu konu karşısındadır: “Benim Allah yanında o kadar kerametim vardır ki beni Zatu’l Cenb hastalığına müptela etmesin.” [21] Buna benzer bir ibareti de İbn Ebi’l Hadid nakletmiştir. [22] Lakin sunulmuş olan şahitlere dikkat etmemiz “o hazretin (s.a.a) şehadeti” görüşünü güçlendirebilir ve o hazretin (s.a.a) zehirlenme zamanını Hayber savaşıyla ilgilendirebiliriz.
Bazı görüşler o hazretin (s.a.a) şehadetini kabul ederek, olayın kaynağını başka bir yerde ve Hz. Resulullah’ın (s.a.a) ömrünün son günlerinde aramaktadırlar. Bu görüşe uygun olarak o hazretin (s.a.a) ömrünün son yıllarında Medine’de bulunan nifak teşkilatı hızlı bir şekilde gelişmiş ve “Hz. Resulullah’ın (s.a.a) yok edilerek toplumun yönetim ve hükümetinin ele geçirilmesi” konusunda kendi faydasına çalışmaktadır. Bu söz her ne kadar kendi yerinde desteklense de, Buhari’nin rivayeti gibi bazı rivayetlerde Hz. Resulullah (s.a.a) Medine’nin etrafındaki tepelerde şöyle buyurmuştur:
إنی أَرَى مَوَاقِعَ الْفِتَنِ خِلَالَ بُیُوتِکُمْ کَمَوَاقِعِ الْقَطْرِ
“Ben, yağmur damlalarının yeryüzünü sardığı gibi, fitnelerin sizlerin evlerinize kadar nüfuz ettiğini görüyorum.” [23] Yine Akabe’de Hz. Peygamber’in (s.a.a) devesinin ürkmesi ve Usame’nin ordusuna katılmaktan geri durmaları, o hazretin (s.a.a) mübarek ömürlerinin son günlerinde nifak hareketinin şiddet kazanan şahitleri olarak görülmektedir. Lakin bu durumla irtibatlandırarak, o hazretin (s.a.a) mübarek ömürlerinin son günlerinde bu hareketin amilleri tarafından ona ilaç şeklinde zehir vermek, deliller gereğince kabul edilir değildir.
Sahiheyn’de ve işaret edilmiş diğer kaynaklardaki bu tür rivayetlerde Hz. Peygamber’in (s.a.a) kadınlarından birinden şöyle nakledilmiştir: “Biz, Allah Resulüne (s.a.a) hastalığı anında ilaç verdik ve sonra “Bana ilaç vermeyin” diye işaret etmeğe başladı. Dedim ki (sorun değil) her hasta ilaçtan nefret eder. Bazı rivayetlerde şöyle gelmiştir: (Önem vermeyin) hasta ilaçtan nefret eder. Kısa bir süre sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Bizim yanımızda olmayan amcam Abbas’tan başka evdeki herkesin benim gözlerimin önünde ilaç içmesi gerekir.” [24]
Bu şekilde olan rivayetlere baktığımızda ve bu rivayetlerdeki açık ihtilaflar gözetildiğinde, daha çok şu görüşü güçlendirmeğe çalışmaktadır ki bu hadisleri uyduranlar daha çok
ان الرجل ليهجر
“Bu adam sayıklıyor” sözünü yorumlamağa çalışma peşindedirler; bu rivayetlerle o hazretin (s.a.a) ilaç yemekten çekinmesinin doğal olmadığını nispet ederek, uyanık bir şekilde söylenen yorumlama sözlerinin temellerini hazırlıyorlardı.
Sonuç olarak arz edilmesi gerekir ki her ne kadar ihtilaf kaynağı olsa da Hz. Resulullah’ın (s.a.a) şehadetini açıklayan ve geniş rivayetleri kapsayan eski Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin görüş ve dikkatleri gereğince ve yine Şia’nın son dönem muhaddis ve ulamalarının meşhur olan iddiaları doğrultusunda Yüce İslam Peygamber’inin şehadeti savunulur bir durumdur.
-----------
[1]- El-İtikadat, s.97, Kum 1414 hk.
[2]- El-Muknia, s.456, Kum 1413 hk.
[3]- Tehzibu’l Ahkâm, c.6, s.2, Tahran 1407 hk.
[4]- Münteha’l Matleb, c.13, s.259, Meşhed 1412 hk.
[5]- Mir’atu’l Ukul, c.5, s.174, Tahran 1404 hk.
[6]- Keşfu’l Gita, c.1, s.57, Kum 1422 hk.
[7]- Mir’atu’l Ukul, c.5, s.174, Tahran 1404 hk.
[8]- İsbatu’l Hudat, c.5, s.384, Beyrut 1422 hk.
[9]- Münteha’l Âmal, c.1, s.263, Kum 1379 hş.
[10]- Besairu’d-Derecat, c.1, s.503, Kum, 1404 hk.
[11]- Kifayetü’l Eser, Kum 1401 hk.
[12]- El-Kâfi, c.2, s.108, Tahran 1407 hk.
[13]- El-Kâfi, c.2, s.108, Tahran 1407 hk.
[14]- Sahihi Buhari, c.5, s.137, Beyrut 1401 hk.
[15]- El-Sahih min Siretin-Nebiyyil Azam, c.33, s.147, Kum 1426 hk.
[16]- Müsnedi Ahmed b. Hambel, c.6, s.18, Beyrut.
[17]- El-Bidayetu ven-Nihayet, c.4, s.211, Beyrut 1407 hk.
[18]- Subulu’l Huda, c.12, s.303, Beyrut 1414 hk.
[19]- Eski tıpta, göğüs kafesi, yan taraf ve kaburgalar bölgesinde öksürük ve ateşle belirgin olan bir çeşit dert, sızı ve şişme hastalığı.
[20]- İbn Ebi’l Hadid, Şerhi Nehcü’l Belağa, c.10, s.266, Kum 1404 hk.
[21]- Muhammed b. Yakup, Kâfi, c.8, s.193, h.229.
[22]- Şerhi Nehcü’l Belağa, c.13, s.31.
[23]- Sahihi Buhari, c.3, s.1317, Beyrut 1407 hk.
[24]- Sahihi Buhari, c.4, s.1618; c.5, s.2159; Sahihi Müslim, c.4, s.1733, Beyrut.
Tarih: 14-09-2023