içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Hz. Zehra’nın (s.a) Evine Saldırı ve Müslümanların Dikkat Etmemesi

Böyle şaşkınlık verici olaylar defalarca gerçekleşmiş ve olayın sırrı da şuradadır ki halkın geneli galip olan ortama tabii olduklarından, gerçekleşmiş olan olayla muvafık olmasalar da olay karşısında sessiz kalırlar.

Hz. Zehra’nın (s.a) Evine Saldırı ve Müslümanların Dikkat Etmemesi

Bismillahirrahmanirrahim

Soru: Medine ve Ben-i Haşim halkının Hz. Peygamber’e (s.a.a) olan bağlılık ve fedakârlıklarına dikkatle, Hz. Zehra’nın (s.a) evine yapılan saldırı ve onların sessiz kalarak bu olaya rıza göstermeleri kabul edilebilir mi?

Cevap: Doğrudur ki Allah Resulü’nün (s.a.a) rihletinden kısa bir süre sonra Hz. Zehra’nın (s.a) evine saldırı yapılması gerçekten beklenmedik bir durumdur. Ama sadece beklenmedik olması bir olayın gerçekleşmemesinin delili değildir.

Hz. Zehra (s.a) ve Emirü’l Müminin’in (a.s) evine saldırı olayı, Şia ve Ehlisünnetin birçok kaynağında nakledilmiş; çok kesin ve inkâr edilemeyecek senetlere sahiptir. Bu olayın senetlerinden biri, birinci halifenin kendi ölümünden önceki son anlarında yapmış olduğu bazı işlerden ve özellikle Hz. Zehra’nın (s.a) evine yapılan saldırıdan dolayı pişmanlığını dile getirmiştir. Taberi’nin nakline göre Ebubekir, Abdurrahman b. Avf’a şöyle dedi:

…”فَوَدَدتُ أنّى لَم أکشِف بیتَ فاطمهَ عَن شی‏ءٍ و إن کانُوا قد غَلَقوه علَى الحرب   “

“Her ne kadar orada benimle savaşmak için bekliyor idiyseler de keşke Fatime’nin evine zorla girmeseydim.”[1]

Bu konu “Pişmanlık Hadisi” adıyla meşhurdur. Tarih ve hadislerin dakik olarak incelenmesi göstermektedir ki bu tarih nakli sahihtir; yakin ve kabul edilir durumdadır.[2] Hz. Zehra’nın (s.a) evine saldırının başka tarih ve hadis senetleri de vardır [3] ki genel olarak bizi, bu olayın tarihte gerçekleştiği sonucuna ulaştırmaktadır.

Şimdi bizler, daha çok hissi boyutu olan bir ulaşılmazlıkla karşı karşıyayız. Böyle bir ulaşılmazlıkla acaba tarihi kaynak ve senetlerin üzerine batıl çizgisi çekilebilir mi? Kesinlikle; ama bu ulaşılmazlığa cevap olarak şöyle denilebilir ki: B,u tür olaylar tarih boyunca defalarca gerçekleşmiştir; Hz. Zehra’nın (s.a) evine yapılan saldırı, bu olayların ne ilki ve ne de sonudur. İlginç bir örnek, Ben-i İsrail’den bir grubun Hz. Musa’nın (a.s) kardeşi Harun’a saldırılarıydı. Hz. Musa (a.s) Allah ile münacat için Tur dağına gittiği zaman, Samiri, tapınmaları için İnek heykelini Ben-i İsrail’e sundu ve bir grubu bunu kabul ettiler. Harun onlara itiraz etti ama onlar Harun’a saldırdılar ve hatta onu öldürmek istediler! Bu, Harun’un sessiz kalması ve kardeşi Hz. Musa’nın (a.s) gelmesine kadar onlara yumuşak davranmasına sebep oldu. [4]

Bu olaylar, Hz. Musa’nın (a.s) defalarca ilahi mucizeleri Ben-i İsrail’e göstermesinden sonra meydana gelmiş ve olağanüstü gaybi yardımlardan (denizin yarılması, Firavun’un helak olması, bir taştan 12 su kaynağının çıkması, …. gibi) yararlanarak, onları Firavunlardan kurtarmıştı. Sadece Hz. Musa’nın (a.s) kavmi arasında 30 gün olmayışı ve sağ olması durumunda bu olayların gerçekleşmesi şaşırtıcı değil midir?

Evet, Ensar’ın (Medine halkı) Hz. Peygamber’e (s.a.a) ve onun ailesine ilgi ve alakası vardı. Allah, İslam’ı savunmada onların zahmetlerini takdir etmişti. [5] Bu sebeple Hz. Peygamber’in (s.a.a) rihletinden kısa bir süre sonra, onların şehrinde ve o hazretin kızının evine saldırı, gerçekten şaşırtıcıdır. Ama hakikat şudur ki: Ortamı doğru bir şekilde anlamak için şu noktaya dikkat etmek gerekir ki, toplumdaki halkın geneli galip olan kesime tabii idi. Bu sebeple eğer iman ehli ve görüş sahipleri toplumun ortamını kendileriyle birlikte kılarsa, geri kalan halk da onlarla birlikte olur. Ama eğer başkaları ortamı ele alırlarsa, halkın geneli de o yolda yer alırlar.

Olayın doğru bir şekilde anlaşılması için başka tarihi bir örneğe bakıyoruz: Muaviye’nin ölüm haberi ulaştıktan sonra, Kufe’de Şia’lar sevinç ve kutlama yaparak, ortamı ele geçirdiler. Sonucunda İmam Hüseyin’in (a.s) Kufe şehrine davet edilmesinde binlerce mektup ve daha sonra halkın yoğun bir şekilde Müslim b. Akil’e biat etmesi olmuştur. Ama Übeydullah’ın Kufe’ye ulaşması ve değişik hilelerle büyükleri ele geçirip, ortamı kendi lehine değiştirmiştir. Sayfa dönmüş ve halk İmam Hüseyin’e (a.s) yardım etmekten kaçınmışlardır. Bu basittir; hatta önceden onu Kufe’ye davet eden bazıları, Kerbela’da onun karşısında durmuşlardı!

Hz. Peygamber’in (s.a.a) rihletinden kısa bir süre sonra o hazretin kızının evine saldırının kabul edilir olması için tarihin bu açık örnekleri yeterlidir. Elbette saldırıyı yapanlar az bir gruptu ama onlar önceki günlerde ortamı kendi faydalarına olacak şekilde değiştirmeği başarmışlar ve sonuçta halkın geri kalanları da ya onlarla birlikte olmuş veya sessiz kalmışlardı. Bu açıdan Ehlibeyt taraftarlarının elinden bir şey gelmiyordu.

Şunu da zikretmemiz gerekir ki Kerbela hadisesinde olaylar tedrici bir haldeydi ve müdahale etme imkânı yoktu. Ama Medine olayındaki Hz. Zehra’nın (s.a) evine yapılan saldırı aniden meydana gelmiş ve şüphesiz halkın birçoğunun olaydan haberi, olayın gerçekleşmesinden sonra olmuştur. Belki de kimsenin böyle bir olaya cesaret edebileceğini bile düşünmüyorlardı! Sonra anladıklarında ise, iş işten geçmiş ve ortamda hâkimiyet, saldırı yapanların eline geçmişti. Bu durum karşısında bazıları, direnmek ve Ehlibeyt’i desteklemek istediler ama İslam’ın maslahatını görerek sessiz kalan Emirü’l Müminin Ali’nin (a.s) işaretiyle onlar da sessiz kaldılar.          

Sonuç:

Özet olarak Hz. Zehra’nın (s.a) evine yapılan saldırı, şaşılacak bir durum olsa da ama bu olay tarihi bir gerçektir ve birçok kaynak ve senedi vardır. Bu olay, ihtimalsizlikle inkâr edilemez. Böyle beklenmedik olaylar tarih boyunca defalarca gerçekleşmiştir. Olayın sırrı da şuradadır ki halkın geneli, gerçekleşmiş olan o olayla muvafık olmasalar dahi, galip olan ortama tabiidirler. Ama onun karşısında sessiz kalırlar; öyle ki isteksiz bir şekilde galip olan ortamla birlikte de hareket ederler!

-------------

[1]- Taberi, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir, Tarihu’l-Umem ve’l-Muluk, c.3, s.430, Tahkik: Muhammed Ebulfazl İbrahim, Daru’t-Turas, Beyrut, 2. Baskı, 1387 hk. /1967 ve bakınız: Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, c.1, s.62, No:34, thk: Hamdi Abdulmecit Selefi,

«…أمّا الثلاث اللائی وددت أنی لم أفعلهنّ، فوددت انّی لم أکن أکشف بیت فاطمه و ترکته».

[2]- Muhammed Allah-u Ekberi, “Hedis-i Peşimani” (Pişmanlık Hadisi) Ulum-u Hadis Dergisi, 16. Yıl, Sayı: 4.

[3]- Örnek olarak: İsbatu’l Vasiyye, s.143, (Maktel-u Masuman’da nakledilmiştir. c.1, s.332, Bakıru’l Ulum Hadis Araştırmaları Grubu, Neşr-i Maruf, Birinci Baskı, Kum, 1386 hş.

[4]- Bu olay Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinde de gelmiştir. Ta-ha, 83-95; A’raf, 148-154.

[5]- Tövbe, 100 ve Enfal, 72 ve 74.

 

Tarih: 14-12-2022

FACEBOOK YORUM
Yorum