içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

İmam Zeynelabidin’in (a.s) Sabah ve Akşam Vakitleri Okuduğu Dua - 2

Bismillahirrahmanirrahim

İmam Zeynelabidin’in (a.s) Sabah ve Akşam Vakitleri Okuduğu Dua - 2

“Allah'ım! Hamd sana mahsustur. Çünkü sabahı sen bizim için yarıp çıkardın; gündüzün ışığından sen bizi yararlandırdın; rızıkların (çiftçilik, hayvancılık, sanat, ticaret, alış-veriş) aranacağı yerleri sen bize öğrettin; onda belâ ve afetlerden sen bizi korudun.

Biz ve her şey; gök, yer ve onlarda dağıttığın görünen ve görünmeyen, hareketli ve hareketsiz, duran ve giden, havada yükselen ve yer altında gizli bulunan her şey komple senin olduk.

Senin yed-i kudretinde mülkünün ve saltanatının kapsamına girdik; iraden bizi bir araya getirdi; emrin doğrultusunda bir şeyler yapabilmekte, tedbirin yönünde hareket etmekteyiz. Bizim için Senin hükmettiğinden başka bir durum ve senin verdiğinden başka bir hayır söz konusu değildir, olamaz.

Bu (gün), yeni bir gündür; bizim aleyhimize tanıklık etmeye hazır bir şahittir. Güzel işler yaparsak bizimle övgüyle vedalaşır; kötü işler (günah) yaparsak bizden yergiyle ayrılır!”

 

Merhum Feyzu’l-İslam, “Sahife-i Seccadiye” kitabının tercümesindeki bu son cümlenin açıklamasında şöyle buyurmuştur: Demişlerdir ki günün konuşup şahitlik etmesi “lisan-i hal” iledir ve onda gerçekleşen şeyler, Allah-u Teâlâ’nın ilminde şehadet ve tanıklık konumundadır. O halde mümin onun sözlerini can kulağıyla dinleyip gereğince amel etmelidir.

Ve demişlerdir ki: O, kıyamet günü günlerin ve amellerin tecessümü babındadır ve doğru olan da budur. Rivayetler de bunu vurgulamaktadır.

Bunlardan biri Seyyid Alihan’ın “Sahife-i Seccadiye Şerhi”nde Kâfi’den naklettiği rivayettir: İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Adem oğullarına gelen her gün ona der ki:“Ey Adem oğlu! Ben yeni bir günüm ve sana şahidim. O halde bende iyi şeyler söyle, güzel şeyler yap ki kıyamet günü senin için şahitlik edeyim. Bugünden sonra beni bir daha görmeyeceksin. Dolayısıyla, bir kimse bir gün kötü bir iş yapar ve sonra pişman olursa, “Falan gün kötü bir gündü” demesin. Çünkü kötü bir şey yapan gün değildir.”

Duanın bu bölümü bize, bütün unsurların ve her şeyin Allah’ın malı-mülkü olduğunu ve hiçbir şeyin O’ndan bağımsız olmadığını, her alanda onların yöneticisinin Allah olduğunu ve bu çarkların tümünün O’nun iradesiyle döndüğünü bildirmektedir. İnsanın Hak Teâlâ’nın rububiyet ve malikiyetinden gafil olup başkasının kulu kölesi olması en büyük ihanettir.

Kim erbapların Rabbi Hak Teâlâ’dan başkasına kulluk ederse, kendi eliyle şahsiyet ve saygınlığı yıkmış ve helaket yurduna düşmüş olur.

Hak Teâlâ’dan başkasının cazibesine kapılan kimsenin istidatları yanlış yolda faaliyet gösterir. Ondan kendi seviyesinde tehlikeli bir firavun oluşur. Sonunda ihanete düşerek azap kırbacını yer ve Allah’ın rahmet gözünden düşer!

Ey cananın doğuşunu görmek isteyen

O’nu görmek için yok olmak gerek

Aydınlığı dağın belini kıran o güzellik

Musa b. İmran’ın gözüne nasıl gözükür

Kalbin, bağların esaretinden kurtulmadıkça

O yüce efendinin cilvesini göremez

Kalp gözünden bilgelik ağını çıkar

Çıkar ki onun nuruyla irfan yolunu göresin

Yarasa gözlü kal, başka bir göz bul

Ezeli güneşin nuru kolay görülmez

Temizle gözlerinin yaşıyla kalbinin paslarını, kalp gözünle gör

O’nun öyle bir cemali var ki görülmez gözlerle

Senin canın, tenine pek gamlanmalı

Canı görmek istiyorsan geç teninden

Nice kötülükler yapar, ona itaatsizlik edersen

Onun sana bu kadar bağışından hiç utanma

Ey Feyz! Sende canı görme aynası varsa eğer

Söz etme daha fazla nefsin söyleminden.

 

“Allah'ım! Muhammed ve âline salât eyle ve onunla (günle) iyi birlikteliği bize nasip et; bir suç işleyerek veya küçük ya da büyük bir günaha mürtekip olarak kötü bir şekilde ondan ayrılmaktan bizi koru. Bugünde iyilikleri bize artır; bizi kötülüklerden arındır ve onun iki ucunun (günün başını ve sonunun) arasını (gündüzün tamamını) hamd, şükür, mükâfat, zahîre, lütuf ve ihsan ile doldur.

Allah'ım! Amelleri yazan saygın meleklerine bizden yana çektikleri zahmetleri kolaylaştır; amel defterlerimizi iyiliklerimizle doldur; bizi onların (yazıcı meleklerin) yanında rüsvay etme.”

 

Gün ile iyi birliktelik, güzel arkadaşlık etmek ancak iman, salih amel ve güzel ahlakla mümkündür. İnsanlara gece ve gündüzün saatlerini sunmak için izzet sahibi Hak Teâlâ’nın iradesiyle varlık aleminde milyarlarca çark dönmektedir; insan her şeyden önce bu saatleri boşuna geçirmemeli, sonra Allah’ın kendisine verdiği bu saatlerin şeytanın oyuncağı, İblis’in maskarası olmasına, heva ve heves ve yanlış şehvetlerle kirletilen bir süreç olmasına müsaade etmemelidir.

Gün temizlik, dürüstlük, saygınlık, hakikat ve gerçeklerin zarfı olabilmesi için akıl, hidayet, insaf ve vicdan gözüyle bakmalı ve insandan melekutî, manevî ve semavî bir varlık meydana getirilmelidir; böyle bir güne karşı böyle bir davranış onu kadrini bilmek ve saatlerine şükretmektir.

Güne şehvet, mide, delalet ve sapıklık gözüyle bakacak olursak, dünya ve ahiret saadetimize darbe indirmiş ve cehennemin kuru odunu olmuş oluruz. Güne hidayet gözüyle bakacak olursak, onunla güzel bir birliktelik etmiş oluruz. Dalalet vadilerine dalacak olursak, bir günü tamamen günaha bulaşmış ve Cabbar olan Allah’ın gazap ve öfkesini kazanmış olduğumuz halde geçirmiş oluruz. Bu durumda günden kötü bir şekilde ayrılmış ve ömrümüzün saatlerinden bir bölümünü zayi etmiş, nimete nankörlük etmiş ve kendimizi bedbahtlık ve şekavetin eşiğine getirmiş oluruz.

Bir Dünya Dolusu Hakikat:

Duanın bu bölümünde şu altı hakikate işaret edilmiştir: Hamd, şükür, mükafat, biriktirme, lütuf ve ihsan.

1- Hamd:

Bütün günümüzün Hak Teâlâ’nın emri, Allah Resulü’nün (s.a.a) sünneti ve Ehl-i Beyt İmamlarının (a.s) buyruklarıyla uyumlu geçerse, şöyle ki, insanlar hakkında içinde hüsn-i zan ve hayır severlikten başka bir şey beslememeli, uzuvlarımız salih amelden başka bir şey yapmaz, dilimiz hayır, hak, adalet ve hakikat dışında bir şey söylemezse, Allah-u Teâlâ’ya kalbimizle, amelimizle ve sözümüzle şükretmiş ve gerçekte Kur’an-ı Kerim’de bize şükretmeyi emreden ayetlere uymuş oluruz.

2- Şükür:

Gerçek şükür yücedir. Kur’an-ı Kerim ve hadisler Allah-u Teâlâ’nın her nimeti karşısında şükretmeyi farz biliyor. Şükür, Allah ehli olanların söyledikleri gibi, nimeti Allah’ın buyurduğu yerde kullanmaktır ve şükrün hakikati Allah’ın haramlarından sakınmaktır.

3- Mükafat:

Günün saatleri helal alış-veriş, farzları yerine getirmek, güzel ahlak, insanlara hizmet ve ilahi programlarla geçerse, insan bu durumda Allah katında mükafatlandırılır.

“Allah iman edip iyi işler yapanlara, bağışlanma ve büyük bir mükâfat vadetmiştir.” [1]

4- Biriktirme:

İnsan, ömrünün saatlerini, dakikalarını ve anlarını sağlıklı ve doğru değerlendirirse, bu davranış Hak Teâlâ’nın lütfuyla onun için biriktirilip saklanır. O, dünyadan ahiret yurduna göçünce, biriktirdiği şeylere ulaşır ve onlardan sonsuza kadar yararlanır.

5- Lütuf:

İnsan için Allah’ın fazlından büyük bir sermaye yoktur. Dünyada tecellisi Kur’an, nübüvvet, imamet, ibadet ve itaat etme muvaffakiyeti ve ahirette ise, cennet ve Allah’ın rızası olan bir lütuf. Günün saatlerini ibadet, itaat ve Allah yolunda geçirmek insanın Allah’ın lütfunu kazanmayı hakketmesine sebep olur. İnsan, Allah’ın lütfuna ulaşacak olursa, dünya ve ahiret saadetini elde etmiş olur. Dünyadan geçimini sağlayacak ve yaşamını temin edecek miktarda yararlanmalı ve gerisini ahiret azığına dönüştürmelidir.

“Kim Allah'a ve Peygamber'e itaat ederse, işte onlar, (kıyamette) Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular, şehitler (veya amelleri gözetleyiciler) ve salihlerle beraberdirler. Bunlar ne güzel arkadaştırlar! Bu lütuf, Allah tarafındandır; (her şeyi) bilen olarak Allah yeter.” [2]

6- İhsan:

Yukarıdaki satırlardan Hak Teâlâ’nın, kullarına ihsanı da anlaşılmaktadır. İster maddi alanda olsun ve ister manevi, insan düşündüğü zaman, her taraftan ve her yönden Allah’ın bağış ve ihsanlarına gark olmuştur. Dolayısıyla Hak Teâlâ’nın rızasının nesiminin doğrultusunda olmak ve O’nun öfkesinden amanda olmak için Allah’ın bağış ve ihsanlarına tüm varlığıyla şükretmesi farzdır.

Amelleri Kaydeden Melekler

İmam Zeynelabidin (a.s) son cümlelerde şöyle buyuruyor: “Allah'ım! Amelleri yazan saygın meleklerine bizim zahmetlerimizi kolaylaştır; amel defterlerimizi hayır ve iyiliklerimizle doldur; bizi onların (yazıcı meleklerin) yanında rezil ve rüsva etme.”

Kitap, dosya veya amel defteri meselesi Kur’an-ı Kerim’de birçok defa değinilen bir hakikattir. Kur’an-ı Kerim bu konuda “Dikkat et ki dosyan günah ve masiyet çizgileriyle siyahlaşmasın” diye insanları uyarmaktadır.

Kur’an-ı Kerim, amelleri yazan saygın ve yüce melekler, Rakib (gözetleyen melek) ve Atid (yazmaya hazır melek), el, ayak, deri ve yeri insanın amellerini kaydeden ve dosyasını tamamlayan varlıklar olarak bilmektedir.

Kur’an-ı Kerim, Allah-u Teâlâ’nın, Hz. Resul-i Ekrem’in (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmamlarının (a.s) insanın yaptığı amellere şahit olduklarını bildirerek, insana kaçacak bir yol, getirecek bir bahane ve mazeret bırakmıyor.

“Şüphesiz, sizinle görevli bekçiler vardır. Onlar, değerli yazıcılardır; yaptıklarınızı bilirler.” [3]

Bu gözetici, kaydedici bekçiler, insanı kuşatan insanüstü güçler ve meleklerdir. Onlar insanın amellerini ve yaptıklarını kaydedip sabit bir şekilde saklarlar. Nutfenin hücrelerinde, atom çekirdeğinin zerrelerinin sayfalarında ve insanın bedeninin tüm yapısında kaydedilen sıfat ve özellikler nasıl bilimsel bakışlardan ve güçlü gözlerden saklı ve gizli iseler, bu kaydetme şekli ve sıfatları onlardan daha gizli ve vahiy kanalı dışında bunlardan haberdar olmak imkansızdır.

Bekçiler, saygınlar, yazıcılar ve bilenler gibi özel sıfatların o kadar beyanı insanın gurur ve gaflete düşmemesi, düşünce ve amellerine dikkat etmesi içindir.

Bu sıfatlar arasında kiram=saygınlar sıfatı, günahkâr insana ümit vermektedir; çünkü kaydedici ve yazıcı melekler kendileri kerim olup kerim ve cömert olan Allah-u Teâlâ’nın temsilcisi oldukları için mümkün olduğu kadar günahları görmezden gelir ve onları kaydedip saklamaktan sakınırlar. Çünkü hadislerde de vurgulandığı üzere, insan bir günah işlemeyi kastederse, melekler onu yazmazlar. O günahı işleyecek olursa da yedi saat beklerler. Bu süre içerisinde tövbe ederse, yazmazlar. Tövbe etmeyecek olursa, onun için bir günah yazarlar. İyi amelleri, hayırlı ve kemale ulaşmada etkili olan niyetleri, az bile olsa yazıp saklar ve hatta artırırlar. Bu yolla insanı, alemin asil kanunu olan tekâmül ve keramet yolunda ileri götürürler.

İnsan temiz, nurlu, melekutî ve Hak Teâlâ’nın rızası doğrultusunda bir kitap ve dosyaya sahip olmak istiyorsa, bütün hareket ve davranışlarını ilahî gerçeklerle uyumlu kılmalıdır. Böylece dosyası hasenat ve güzel amellerle dolmalı, günahlar nedeniyle, amelleri kaydeden meleklerin karşısında rezil ve rüsva olmamalıdır.

Her durumda, ebedi saadete ulaşmak ve telafisi mümkün olmayan bir hasret ve pişmanlık duymamak için Hak Teâlâ’yı göz önünde bulundurarak, kıyameti ve amelleri yazıp kaydetmekle görevli olan meleklerin, Allah’ın emriyle insanın bütün hareket ve davranışlarını yazıp kaydettiklerini dikkate alarak iyi ameller yapıp farzları yerine getirerek, helal rızık kazanıp ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidererek günün değerli saatlerinin kadrini bilin.

 

---------------

[1]- Maide, 9.

[2]- Nisa, 69.

[3]- İnfitar, 10-12.

Tarih: 27-11-2023

FACEBOOK YORUM
Yorum