içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

İnsan Özgür Bir Varlık

İnsanın özgür bir varlık olduğu ve bütün eylem ve işlerini kendi irade ve ihtiyari ile yaptığı en kesin konulardan biridir.

İnsan Özgür Bir Varlık

Bismillahirrahmanirrahim

Her insan bütün ruhsal özellik ve duygularını kendi içinde idrak ve ihsas ettiği gibi, böyle bir özelliğe sahip olduğunu da bizzat kendisi idrak ve ihsas etmektedir.

İnsanın bu idraki, hata olması mümkün olmayan “ilm-i huzuri” türündendir. İnsanın “ilm-i husuli” diye adlandırılan kavramsal bilgilerinde şüphe etmesi veya bu tür bilgilerinde hata ve yanılgıya kapılması imkân dâhilinde olabilir. Ama bizzat kendi zatında idrak ettiği “ilm-i huzuri” bölümüne giren idrak ve ilimlerinde şüphe etmesi veya bu bilgisinde hata ve yanılgıya düşmesi söz konusu olamaz.

İnsan her şeyden şüphe etse bile, kendi zatında varlığını hissettiği duygu ve ihsaslarında şüphe edemez. İnsanın özgür oluşu da bu türden bir gerçektir.

Bizim hepimiz, kendi vicdanımıza müracaat ettiğimizde bir sözü konuşup konuşmamakta, bir yemeği yiyip yememekte veya elimizi hareket ettirip ettirmemekte serbest ve özgür olduğumuzu hissetmekteyiz. Bizim hepimiz, acıkıp da bir yemeği yemeye karar verdiğimizde, susayıp da bir suyu içmek istediğimizde veya temiz ve saf bir yolu, taşlı bir yola tercih ettiğimizde bunları yapmaya mecbur olmadığımızı ve istersek bunların tersini de yapabileceğimizin farkındayız.

Bizim hepimiz, hangi din ve kültüre sahip olursak olalım, bütün insanların kanun, hak ve hukuka riayet etmelerini bekliyor; bunların dışına çıkanları kınıyor ve hatta gerekirse, cezalandırma yoluna gidiyoruz. Eğer insanlar yaptıkları işlerde özgür olmasalardı, bunların hiçbiri bir anlam taşımaz ve bizim bu yaptıklarımız da zulüm ve haksız eylemler olarak sayılırdı. Zira insanların eylemlerinde özgür olmadıklarını kabul edersek, artık yerin çekim gücüyle düşerek birinin kafasını kıran bir taşla, başkasının hakkına tecavüz eden bir insan arasında bir fark kalmaz.

Böyle bir durumda da nasıl ki, bu taşın sebebiyet verdiği bu olaydan dolayı sorumlu tutularak kınanıp cezalandırılması anlamsız olursa, insanı da yaptığı eylemlerden dolayı sorumlu tutmak anlamsız olur. O halde insan yaptığından dolayı sorumlu tutularak kınanıp cezalandırılamaz. Oysaki böyle bir düşünce hiçbir insanın aklından bile geçmez.

Konunun ilginç yönü şu ki, hatta fikirsel olarak insanın özgür olmadığını savunanların kendileri bile amele gelince, insanın hür iradesini kabul etmek zorunda kalıyorlar. Meselâ, birisi onların hakkına tecavüzde bulunursa, onu kınıyor ve hatta onun cezalandırılmasını talep ediyorlar.

Oysa insan hür irade sahibi olmazsa, ne onu yaptığı suçlardan dolayı kınamak doğru olur ve ne de cezalandırmak. O halde insanın muhtar oluşu kesin olup, şüphe götürmeyen bir gerçektir.

Mevlâna’nın İnsanın Muhtar Oluşuna Getirdiği Deliller

Ünlü düşünür ve arif Mevlâna, değerli eseri Mesnevi’nin birçok yerinde insanın özgür bir varlık olduğuna işaret etmiş ve bu doğrultuda bir takım ispat edici akli deliller zikretmiştir. Mevlâna’nın insanın özgür olduğuna dair getirdiği delilleri şöyle sıralayabiliriz:

1- İnsan, özgür bir varlıktır. Zira her insanın bizzat kendisi bunu idrak etmektedir. Mevlâna şöyle der: Şüphesiz biz özgürüz. Zira varlığı hissedilen bir şeyi inkâr etmek olmaz.[1]

2- İnsanın seçim ve karar almada tereddüde düşmesi onun muhtar olduğunu göstermektedir. Mevlâna şöyle der: Ey genç! ‘Yarın bunu mu yapayım? Şunu mu?’ demen, özgür olduğunun delilidir. İki iş arasında tereddütte kapılmaktayız. İhtiyar olmazsa, bu tereddüt nasıl olabilir? Hiç ‘bunu mu yapayım? Şunu mu?’ diyenle iki eli kolu bağlı olan kimse bir olur mu? [2]

3- Emir, nehiy, vaat ve vaid, sevap ve ceza özgürlüğün varlığını kanıtlıyor. Mevlâna şöyle der: Kur'an baştan sona emir, nehiy ve vaat ve vaidlerle doludur.

Mermer taşına emredildiğini kim görmüştür? Böylesi yüce âlemi icat eden hikmet sahibi Allah, nasıl cahilane sayılan bir emir ve nehiyde bulunabilir? Hiçbir kimse ‘taşa gel’ demez. Hiçbir kimse, çakıldan vefa aramaz. Hiçbir kimse ‘taşa geç geldin’ demez. Hiçbir kimse, ağaca ‘beni niçin vurdun’ demez. Özgür olandan gayrisine emir, nehiy, öfke, ikram ve kınama olamaz.

4- İnsanın yaptığı işlerden lezzet alması, onun özgür olduğunu kanıtlıyor. Zira kerhen (zorla) yapılan işlerden lezzet alınmaz. Mevlâna bu konuda şöyle der: Hiç kerhen yapılan işlerde lezzet olur mu? Oysa sen günaha koşa koşa gidiyorsun! Kim böyle neşeyle kerhen yapılan işe gider? Oysa insanlar sapıklığa oynayarak gitmekteler. [3]

5- İnsanın yaptığı yanlış işlerden dolayı pişman olup vicdan azabı duyması, onun özgür olduğundandır. Mevlâna bu konuda şöyle der: Bizim öfkemiz özgürlüğün delilidir. Bizim utanç duymamız özgürlüğün delilidir. Eğer özgür olmasaydım, bu utanç duymam niçindir? Bu teessüf etmem, vicdan azabı duymam ve kendimi kınamam niçindir? Eğer cebir olsaydı, pişmanlık olmazdı; eğer zulüm olsaydı, gözetleme olmazdı. [4]

Velhasıl insanın özgür olduğu vicdani ve açık bir konudur. Bunda şüphe etmek olamaz. Bütün öğretim, eğitim, kanuni sistemler ve ilahi dinler bu ilke üzere kurulmuştur.

Ancak bütün bunlara rağmen, bazılarını cebir inanç ve görüşüne sevk eden, özgürlüğe yönelik olan birtakım şüpheler söz konusudur. Bu insanlar, bu şüphelerin cevabında aciz kalınca, kendi vicdanlarına aykırı olarak böyle bir görüşü kabul etmek zorunda kalmışlardır.

 

---------

[1]- Mesnevi, Beşinci Defter.

[2]- Mesnevi, Beşinci Defter.

[3]- Mesnevi, Dördüncü Defter.

[4]- İkinci ve üçüncü delil için bkz. Mesnevi, Birinci Defter.

Tarih: 10-02-2023

FACEBOOK YORUM
Yorum