İslamiyette Dini Öğreten Kişilerin Görev ve Sorumlulukları
Soru: İslamiyette dini öğreten kişilerin görevleri, sorumlulukları ve idealleri ne olmalıdır?
Cevap: Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Allah’ın selamı ve bereketi üzerinize olsun.
Kısa Cevap: Lütfen aşağıda zikredilen hususlara dikkat ediniz:
Birinci Husus: İslam kültüründe, ayet ve rivayetlerde din öğreticileri şu tabirlerle tanıtılmıştır:
1- “el-Ulema” (Alimler).(1)
2- “Er-Rabbaniyyun” (Rabbanî kişiler; Allah'ı tanıyan ve O'na yönelen din âlimleri).(2)
3- “Er-Rasihune fi’l-İlm” (ilimde sebata erişenler ve derinleşenler).(3)
4- “Ellezine Yubelliğune Risalatillahi ve Yahşevnehu ve la Yahşevne Ehaden İllallah” (Onlar (gelip geçmiş peygamberler), Allah'ın mesajlarını iletir, O'ndan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar.)(4)
5- “…Li Yetefakkahu fi’d-din…” (dinde derin bilgi elde etmek).(5)
6- “El-Munzirun” (uyarıcı).
7- “El-Mübeşşirun” (müjdeleyici).(6)
Bu unvan ve başlıklar; bilgili olma, Allah’a yönelme, ilimde derinleşme, İlahi öğretileri tebliğ etme, Allah’tan korkma, insanlardan korkmama, halkları uyarma, insanları müjdeleme, vb… gibi önemli özelliklere vurguda bulunmuştur.
İkinci Husus: Din âlimlerinin varlık âlemindeki (dış alemdeki) misdakları birinci derecede İlahi peygamberler (selamullahi aleyhim) ve onlardan sonra masum İmamlar (a.s) ve onlardan da sonra öğrencileri ve İslam dinini en iyi tanıyan, ona iman eden, ona göre amel eden ve ardından Kur’an-ı Kerim’in emirlerini ve Ehlibeyt’in kelam ve siresini ve İslami öğretileri yayarak tebliğ eden ve İslam hüküm ve hadlerinin icra edilmesi için çabalayan, düşmanların karşısında da onları savunan kimselerdir.
Üçüncü Husus: Kur’an-ı Kerim’de ve Ehlibeyt’in (a.s) rivayetlerinde âlim ve bilginler için, onlarla süslenmeleri uygun olan sıfat ve özellikler zikredilmiştir. Çok sayıda olan bu sıfat ve hasletlerin bazıları şunlardır:
1- Allah Teala’dan korkmak.
2- Amel.
3- Mekarimu’l Ahlak (Ahlaki keremlere sahip olmak).
4- Sabır ve Hilm.
5- Sukut.
6- Tevazu, alçak gönüllülük.
7- İblisle mücadele.
8- Zalimle mücadele.
9- Bidatları reddetme.
10- Nasihatleşme.
11- Had ve hududunu bilme.
12- Mubahase.
13- Bilmediği konularda durmak (bilmediği konulara girmemek).
14- Bilmediği konularda bilgisi olmadığını itiraf etmek.
15- Bildikleri ile yetinmemek.
16- İlminin artması için Allah’tan yardım talep etme.
17- İlimden faydalanmak için Allah’tan yardım talep etme.
18- İlimden (gerektiği gibi) yararlanamamaktan Allah’a sığınmak.
19- Bilgisizlikten dolayı istiğfar etmek.
20- Bilgisizlikten dolayı özür dileme.(7)
Açıklama: Yukarıda belirtilen konuların daha detaylı açıklaması için daha geniş bir zamana, hatta kitapların yazılmasına ihtiyaç vardır. Bu nedenle bu konu hakkında yazılmış değerli kitaplara müracaat etmeniz uygundur. Bu konu hakkında daha fazla bilgi edinebileceğiniz kitaplardan bazıları şunlardan ibarettir:
1- “Usul-u Kafi”, Fazlu’l İlm babı, Kuleyni.
2- “Munyetu’l Murid fi Edebi’l Mufid ve’l-Mustefid”, Şehid-i Sani.
3- “El-İlmi ve’l Hikme fi’l-Kitabi ve’s-Sünne”, Ayetullah Muhammed Muhammedi Reyşehri.
Ayrıntılı Cevap:
Burada kendisi de rabbani alimlerden olan bir üstadın kendi dilinden, din alim ve bilginlerinin sıfatları hakkında yaptığı eğitici açıklamasını zikretmekle yetiniyoruz:
Birinci Husus: “Kumeyl b. Ziyad şöyle diyor: Mü’minlerin Emiri Hz. Ali b. Ebu Talib (a.s), elimden tutup beni şehir dışına çıkardı. “Cebban” adında bir yere varınca, derin bir ah “فَتَنَفَّسَ الصُّعَداءَ” çekerek şöyle buyurdu:
يا كُمَيْلُ! انَّ هذِهِ الْقُلوبَ اوْعِيَةٌ فَخَيْرُها اوْعاها، فَاحْفَظْ عَنّى ما اقولُ لَكَ
“Ey Kumeyl! Bu kalpler bir çeşit kaplardır; en hayırlısı içindekini en iyi koruyandır. Sana söylediklerimi iyi belle ve aklında tut.”
İmam Ali (a.s) sözlerinin başında insanların üç kısma ayrıldığını zikrederek şöyle buyurmaktadır:
النّاسُ ثَلاثَةٌ فَعالِمٌ رَبّانِىٌّ وَ مُتَعَلِّمٌ عَلى سَبيلِ نَجاةٍ وَ هَمَجٌ رَعاعٌ
“İnsanlar üç kısımdır: Birincisi rabbani âlimlerdir.”
Elbette Hz. Ali’nin (a.s) “Rabbani alimlerden” kastı, bizim iltifat için söylediğimiz kimseler değildir. Yani kasıt hakiki ve muhlis alimlerdir. Bunun için belki de bu tabir Peygamberler ve İmamlar dışındakilere sıdk etmez.
وَ مُتَعَلِّمٌ عَلى سَبيلِ نَجاةٍ
“İkinci grup kurtuluş yolu için ilim öğrenen öğrenci.”
Bu grup (birinci grubun) öğrencileridir ve onlardan yararlanan öğrencilerdir.
هَمَجٌ رَعاعٌ
“Geriye kalanlar ise, her seslenene (bilmeden) uyanlardır.”
Üçüncü grup ise, her seslenene uyanlardır. Bunlar ilim nuruyla aydınlanmamış ve sağlam bir desteğe sığınmamış (لَمْ يَسْتَضيئوا بِنورِ الْعِلْمِ وَ لَمْ يَلْجَأوا الى رُكْنٍ وَثيقٍ) kimselerdir.
İmam Ali (a.s) daha sonra kendi zamanının ehlinden şikâyet ederek şöyle buyurmaktadır:
“(Eliyle göğsünü işaret ederek:) İşte burada pek çok ilim vardır; keşke onu taşıyacak birini bulsaydım.”
İmam (a.s) kendisinin çok fazla ilme sahip olduğunu; ancak onu taşıyacak salahiyete sahip kimseler bulamadığını beyan etmekte ve daha sonra kendi zamanının insanlarını kategorilere ayırarak şöyle devam etmektedir:
“Çabuk anlayıp algılayan kimseleri buluyorum, ama güvenilir değillerdir. Dini dünyaya alet ediyorlar. Allah'ın nimetleriyle kullarına, hüccetleriyle de dostlarına üstünlük taslıyorlar.”
Hz. Ali (a.s) bu grubun çabuk anlayıp algılayan kimseler olduğunu ancak öğrendikleri her şeyi kendi menfaatleri için kullandıklarını ve dinlerini dünyalarına alet ettiklerini ve dolayısıyla da bu gruptan kaçınmak zorunda olduğunu beyan etmektedir.
(İmam Ali (a.s) şöyle devam etmektedir:) “Veya hakkı yüklenip boyun eğen, ama önünü ardını göremeyen basiretsiz ve daha başlangıçta kalbi şüpheye dalan kuşkucu birini buluyorum.” İmam Ali (a.s) başka bir grubunda olduğunu, ancak bunların iyi olmalarına rağmen basiretsiz olduklarını belirtmektedir.
İmam Ali’nin (a.s) buraya kadar ki buyurdukları ümitsiz edici görünmekte, zira kimsenin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Ancak İmam Ali (a.s) sözlerinin devamında yeryüzünde birilerinin bulunduğunu ve insanlarının çoğunluğuna nispetle kimsenin olmadığını belirterek şöyle buyurmaktadır:
اللَّهُمَّ بَلى لاتَخْلُو الْارْضُ مِنْ قائِمٍ لِلَّهِ بِحُجَّةٍ امّا ظاهِراً مَشْهوراً وَ امّا خائِفاً مَغْموراً لِئَلّا تَبْطُلَ حُجَجُ اللَّهِ وَ بَيِّناتُهُ وَ كَمْ ذا وَ ايْنَ؟ اوُلئِكَ- وَ اللَّهِ- الْاقَلّونَ عَدَداً وَ الْاعْظَمونَ عِندَ اللَّهِ قَدْراً، يَحْفَظُ اللَّهُ بِهِمْ حُجَجَهُ وَ بَيِّناتِهِ حَتّى يُودِعوها نُظَرائَهُمْ وَ يَزْرَعوها فى قُلوبِ اشْباهِهِمْ، هَجَمَ بِهِمُ الْعِلْمُ عَلى حَقيقَةِ الْبَصيرَةِ وَ باشَروا رَوْحَ الْيَقينِ وَ اسْتَلانوا مَا اسْتَوْعَرَهُ الْمُتْرَفونَ وَ انِسوا بِمَا اسْتَوْحَشَ مِنْهُ الْجاهِلونَ وَ صَحِبُوا الدُّنْيا بِابْدانٍ ارْواحُها مُعَلَّقَةٌ بِالْمَحَلِّ الْاعْلى.
“Evet, ey Allah'ım! İlahî hüccet ve nişanelerin yok olmaması için yeryüzü hüccetle, Allah için kıyam eden birinden boş kalmaz. O ister zahir ve apaçık olsun; isterse korkup gizlensin. Onlar kaç kişidir ve neredeler (veya ne zamana kadar böyle gizli kalacaklar)?! Vallahi onlar sayı bakımından azdırlar; ama Allah katında makam açısından dereceleri pek büyüktür. Allah, hüccet ve nişanelerini onlara benzeyenlere emanet edinceye ve onları benzerlerinin kalplerine ekinceye kadar hüccet ve nişanelerini onlar vesilesiyle korumaktadır.”
Hz. Ali (a.s) Kumeyl’e yaptığı konuşmasının devamında melekuti bir mebdeden istifade eden bu fertler hakkında şöyle buyurmaktadır:
هَجَمَ بِهِمُ الْعِلْمُ عَلى حَقيقَةِ الْبَصيرَةِ وَ باشَروا رَوْحَ الْيَقينِ
“İlim, hakikatin basireti üzere aniden onlara yönelmiştir; yakin ruhunu elde etmişlerdir.” İmam (a.s), onların ilme değil, ilmin onlara yöneldiğini ve onlara yönelen bu ilmin hakiki manada onlara basiret verdiğini; yani o ilimde hata ve yanlışın olmadığını dile getirmektedir.
وَ اسْتَلانوا مَا اسْتَوْعَرَهُ الْمُتْرَفونَ
“Refah içerisinde olanların zor gördüğü şeyleri onlar kolay bulmuşlardır.”
Refah içerisinde olanların zor gördüğü şeyleri ilim ehli kolay bulmuşlardır. Örneğin refah içerisinde olan ve hayatını eğlence ile geçirenlere, Allah ile bir saat yalnız başına münacat etme aşırı derecede zor gelir. Bu onlara zor gelen her işten daha da zor gelir.
Ancak onlar bu şeylerle menus olmamışlardır.
وَ انِسوا بِمَا اسْتَوْحَشَ مِنْهُ الْجاهِلونَ
“Cahillerin korkup kaçtıkları şeylere onlar ünsiyet etmişlerdir.”
وَ صَحِبُوا الدُّنْيا بِابْدانٍ ارْواحُها مُعَلَّقَةٌ بِالْمَحَلِّ الْاعْلى
“Ruhları en yüce makama (Allah'ın rahmetine) asılı olduğu halde, bedenleriyle dünyada yaşamaktalar.”(8)
Yani bedenleriyle halkın arasında yaşamaktalar, ama ruhları onların arasında değildir. Onlarla beraber yaşayan insanlar onları kendileri gibi zannetmekte; onlar ve kendileri arasında bir fark görmemekteler. Ancak onların batınlarının başka bir yere bağlı olduğunu bilmemektedirler.
Her hâlükârda böyle bir mantık vardır ve bundan dolayı Kafi de “Babu’l Huccet” adında bir bab açmış ve orada “dünyada iki kişi kalsa bile, onlardan biri mutlaka böyle bir insan olacaktır” demiştir. Nitekim ilk yaratılan insan da böyle bir insandı.(9)
İkinci Husus: Müminlerin Emiri İmam Ali (a.s) Nehcü’l Belağa’da şöyle buyurmaktadır:
"Ey Kumeyl! İnsanlar üç kısımdır: Biri, rabbani âlim; diğeri kurtuluş yolu için ilim öğrenen öğrenci; geriye kalanlar ise, her seslenene (bilmeden) uyanlar.”
İmam Ali (a.s) ilmini aktarmak için hem ahlakı hem de istidadı salih olan kimseler bulamamaktan şikâyet etmekte ve daha sonra şöyle buyurmaktadır:
كَذلِكَ يَموتُ الْعِلْمُ بِمَوْتِ حامِليهِ
“İşte böylece ilim, onları taşıyanların ölümüyle ölüp gitmektedir.”
İmam (a.s) devamında şöyle buyurmaktadır:
اللَّهُمَّ بَلى، لاتَخْلُو الْارْضُ مِنْ قائِمٍ لِلَّهِ بِحُجَّةٍ امّا ظاهِراً مَشْهوراً وَ امّا خائِفاً مَغْموراً، … هَجَمَ بِهِمُ الْعِلْمُ عَلى حَقيقَةِ الْبَصيرَةِ وَ باشَروا رَوْحَ الْيَقينِ وَ اسْتَلانوا مَا اسْتَوْعَرَهُ الْمُتْرَفونَ وَ انِسوا بِمَا اسْتَوْحَشَ مِنْهُ الْجاهِلونَ
“Evet, ey Allah'ım! İlahî hüccet ve nişanelerin yok olmaması için yeryüzü hüccetle, Allah için kıyam eden birinden boş kalmaz. O ister zahir ve apaçık olsun; isterse korkup gizlensin. Onlar kaç kişidir ve neredeler (veya ne zamana kadar böyle gizli kalacaklar)?! Vallahi onlar sayı bakımından azdırlar; ama Allah katında makam açısından dereceleri pek büyüktür. Allah, hüccet ve nişanelerini onlara benzeyenlere emanet edinceye ve onları benzerlerinin kalplerine ekinceye kadar hüccet ve nişanelerini onlar vesilesiyle korumaktadır. İlim, hakikatin basireti üzere aniden onlara yönelmiştir; yakin ruhunu elde etmişlerdir; refah içerisinde olanların zor gördüğü şeyleri onlar kolay bulmuşlardır; cahillerin korkup kaçtıkları şeylere onlar ünsiyet etmişlerdir.”(10)
Bu kimseler ilmin onlara yöneldiği kimselerdir ve onlar basiretin hakikatini bulmuşlardır. Dini ve mezhebi eserlerde, özellikle ilmin insan nefsinin temizliğiyle olan ilişkisi olmak üzere ilham ve lütuf edilen ilim konularından çokça bahsedilmiştir. Yani insanın nefsi her ne kadar temiz olursa, bu tür ilham ve lütuflardan daha fazla yararlanabilir.(11)
Üçüncü Husus: Hz. Ali (a.s) “عِبادَ اللَّهِ، انَّ مِنْ أَحَبِّ عِبادِ اللَّهِ الَيْهِ عَبْداً اعانَهُ اللَّهُ عَلى نَفْسِهِ” (Ey Allah'ın kulları! Allah'ın kullarından en sevdiği, nefsine karşı Allah'ın kendisine yardım ettiği kişidir.) ile başlayan Nehcü’l-Belağa’nın 87. hutbesinin ilk kısmında rabbani alimlerin sıfatlarına ve daha sonraki kısımda ise, amel ehli olmayan ve ilim sahibi olmadığı halde kendini “âlim” diye tanıtan kimselerin özelliklerine değinmektedir.
Hz. Ali (a.s) rabbani âlimlerin sıfatı hakkında şöyle buyurmaktadır:
قَدْ نَصَبَ نَفْسَهُ لِلَّهِ سُبْحانَهُ فى ارْفَعِ الْامُورِ مِنْ اصْدارِ كُلِّ وارِدٍ عَلَيْهِ وَ تَصْييرِ كُلِّ فَرْعٍ الى اصْلِهِ
“Kendini şanı yüce olan Allah için işlerin en yücesine öyle bir adamıştır ki O’nun tüm emirlerini yerine getirmekte ve her şeyi aslına doğru döndürmektedir.”
Hz. Ali (a.s) kendini “alim” diye tanıtanlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Bir başkası da var, ilim sahibi olmadığı halde kendini “âlim” diye tanıtır. Cahillerden ve sapıklardan birkaç sapıklığı ve cehaleti almış, insanlara aldatış ağlarını germiş, sahte sözler söylemektedir. Kitabı dilediği gibi anlatmakta, hakkı hevasına uydurmaktadır, insanlara büyük günahlar için güvence verir. Büyük suçları onlara küçük gösterir. Şüpheli şeylerde "duraklarım" der de şüphelerin içine düşer; "bidatlerden sakınırım" der, fakat onların içine yuvarlanır. Suratı insan, kalbi ise hayvan kalbidir. Hidayet kapısını bilmez ki yönelsin; körlük kapısını bilmez ki ondan yüz çevirsin. Dirilerin ölüsü odur.”
Kaynaklar:
1. Kur’an-ı Kerim.
2. Nehcü’l Belağa.
3. Munyetu’l Murid fi Edebi’l Mufidi ve’l-Mustefid, Şehid-i Sani, tashih ve tahkik: Rıza el-Muhtari, Mektebu’l A’lamu’l İslami, et-Tab’atu’l Uvla.
4. El-İlmu ve’l-Hikme fi’l-Kitabi ve’s-Sünne, Muhammed el-Muhammedi Reyşehri ve Rıza Birinçkar, Müessese-i İlm-i Ferhengiyi Daru’l Hadis, Sazman-ı Çap ve Neşr, Kum, İran, 1432, et-Tab’atu’s-Salise.
5. İlm ve Hikmet der Kur’an ve Hadis (c. 2), Muhammed Muhammedi Rey Şehri, tercüme: Abdulhadi Mesudi, Müessese-i İlm-i Ferhengiyi Daru’l Hadis, Sazman-ı Çap ve Neşr, Kum, İran, çap-ı dovvum, 1382.
--------------
1) Fatır Suresi 28. Ayet.
2) A-li İmran Suresi 79. Ayet.
3) A-li İmran Suresi 7. Ayet ve Nisa Suresi 162. Ayet.
4) Ahzab Suresi 39. Ayet.
5) Tevbe Suresi 122. Ayet.
6) Nisa Suresi 165. Ayet.
7) Munyetu’l Murid fi Edebi’l Mufidi ve’l-Mustefid, s. 131 – 221; el-İlmu ve’l-Hikme fi’l-Kitabi ve’s-Sunne, s. 399 – 429; İlim ve Hikmet der Kur’an ve Hadis, c. 2, s. 545 – 591.
8) Nehcü’l-Belağa, Hikmet (Sözler) 147.
9) Mecmuayı Asarı Üstat Şehit Mutahhari (Hak ve Batıl Mücadelesi, Fıtrat ve Tevhit), c. 4, s. 795 – 797.
10) Nehcü’l-Belağa, Hikmet (Sözler) 147.
11) Mecmuayı Asarı Üstat Şehit Mutahhari (Hak ve Batıl Mücadelesi, Fıtrat ve Tevhit), c. 4, s. 795 – 797.
Tarih: 26-06-2020