Kur'ân ve Peygamberlerin Günah İşlemesi
Kur'ân ve Peygamberlerin Günah İşlemesi
Peygamberlerin ismeti hakkında yaptığımız açıklamalardan sonra sıra şu soruya gelmektedir: Kur'ân'da bazı peygamberler hakkında geçen "zenb (hata), isyan ve kendi nefsine zulmetmek" gibi tabirlerden maksat nedir?
Konunun aydınlığa kavuşması için birkaç noktaya dikkat edilmesinde yarar var:
1- Peygamberlerin ismetinden maksat, daha önce de belirttiğimiz gibi onların günah ve haram işlememeleridir. Ama terk edilmesi daha iyi olan ve yapılması da günah veya haram olmayan caiz bazı amelleri herkes gibi peygamberlerin yapmasında da hiçbir sakınca yoktur ve bu durum onların masumluklarına aykırı bir davranış değildir.
2- Kur'ân'daki kelime, terim ve deyimlerin anlamına dikkat edilmesi son derece önemlidir. Zira Kur'ân Arapça nazil olmuştur ve Kur'ân'daki kelime, terim ve deyimlerin Arapça'daki tam karşılığı ve anlamı dikkate alınmalıdır. Ama ne yazık ki kimi zaman bu önemli noktaya gereken dikkat gösterilmediğinden bazı ayetler hâlâ yanlış olarak çevrilmektedir.
3- Kur'ân ayetlerinin doğru anlaşılması için Hz. Resulullah'ın (s.a.a) tertemiz Ehlibeyti'nin bu ayetleri nasıl tef-sir ettiğine bakmak gerekir. Çünkü onlar Kur'ân'ın gerçek müfessirleridirler.
Bazılarının, peygamberlerin -hâşâ- günah işlediği şeklinde yorumlayıp tercüme ettiği ayetlerden birkaçını burada incelememiz faydalı olacaktır:
a) Bazıları Tâhâ Suresi'nin 121. ayetinin son ifadesini "Adem, Rabbine karşı geldi ve böylece sapmış oldu." şeklinde meallendirmektedir. Oysa bu ifadenin doğru tercümesi "Adem Rabbinin sözüne göre davranmamış ve yarar elde edememiş oldu." şeklindedir.
Merhum Tabersi, “Mecmau'l-Beyan” adlı ünlü tefsirinde bu ayeti açıklarken şöyle der: "Âdem, Rabbinin buyruğuna göre davranmamış ve neticede sevap kazanamamış oldu." buyruğundaki karşı gelme ve hatadan maksat "buyruğa göre davranmamaktır ve bu buyruk farz olabileceği gibi müs-tehap da olabilir. Muhaddis Kummî, Sefinetu'l-Bihar'daki "isem" terimini merhum Meclisî'den şöyle aktarır: Bazen müstehabın terki veya mekruhun işlenmesi de Arapça'da "zenb" (günah, suç, hata) ve isyan (karşı gelme) kelimeleriyle ifade edilir.
Bunun ispatı için öncelikle sözlüğe bakılmalıdır. En ünlü Arapça temel sözlüklerden biri olan el-Müncid'de şöyle yazar: İsyan, emri dinlememek, emirden çıkmak demektir.
Aynı şekilde, ayette geçen ve uyku anlamına gelen "gevâ" teriminin bir anlamı da yarar sağlayamamak ve zarara uğramaktır."
Bu bağlamda Adem ile Havva olayına bakılacak olursa, ayette geçen isyan ve karşı gelmenin haram veya günah işlemek ya da farzı terk etmek anlamına gelmediği anlaşılacaktır.
Hz. Adem'in (a.s) İsyanı Neydi?
Kur'ân-ı Kerim, Hz. Adem'in (a.s) kıssasını şöyle özetler: Adem'e: "Şeytan senin ve eşinin düşmanıdır, dikkat edin sizi cennetten çıkarmasın, sıkıntılara, dertlere düşersiniz sonra."; dedik. Şeytan çok geçmeden Adem'e vesvese verdi ve onunla eşi, o ağacın meyvesinden yediler ve cennet elbiseleri seleri vücutlarından sıyrılıp gitti. (O hâlde: Adem (a.s) yasaklı meyveyi yiyerek emirden çıktı ve böylece cennet nimetlerinden mahrum olmuş oldu!)1
Görüldüğü gibi yüce Allah'ın Adem'le Havva'ya "o ağacın meyvesinden yememeleri" şeklindeki buyruğu tavsiye, irşat ve aydınlatıcı niteliktedir ve o ağacın meyvesinden yememeleri, sadece cennette ebediyen kalmalarının bir şartıdır.
Bu ayetlerden de anlaşıldığı gibi Hz. Adem'in (a.s) "karşı gelişi", bir farza karşı gelmek olan "günah" değildir; bilakis, bu karşı gelişin neticesi cennetten çıkarılmak ve dünya hayatının zorluklarına düşmek olmuştur.
Bu noktada "Adem (a.s) günah işlemediyse, bu ayetin devamında geçen tövbesi ne anlama gelmektedir?" sorusu sorulabilir; cevap şudur: Her ne kadar o ağacın meyvesinden yemek günah değildiyse de, Hz. Adem (a.s) irşadı bir emri terk ettiği için Rabbinin katındaki yakın makamı (kurb-u ilâhi) kaybetmiş oldu ve bu ilk makamını tekrar elde edebilmek için tövbe etti ve yüce Allah da tövbesini kabul buyurdu.
İmam Rıza (a.s) Hz. Adem'in (a.s) isyanının ne olduğunu soran halife Memun'a şu cevabı vermiştir:
Hz. Adem'in (a.s) yaptığı şey, ateşe girmesine neden olacak bir günah değildi, çok küçük bir hataydı ve affedildi. Peygamberler kendilerine vahiy inmeden (peygamber olmadan) önce böyle küçük hatalara düşebilirler.2
Zulmün ve Mağfiretin Anlamı Nedir?
“Rabbim, ben kendi nefsime zulmettim, artık bana mağfirette bulun”.3
Kur'ân'da, peygamberlerin günah işlediğinin ifade edildiği şeklinde bazılarınca yanlış anlaşılan ayetlerden biri de yukarıda aktardığımız ayettir. Bu ayet Hz. Musa'yla (a.s) ilgilidir, Firavun'un adamlarından olan bir Kıpti'yi öldürdüğünde Hz. Musa (a.s) yüce Allah'a böyle yakarmıştır.
el-Müncid'de şöyle yazar: Zulüm, bir şeyin kendi yerinde yapılmaması, bir amelin yersiz yere işlenmesidir.
Öyleyse bir işin doğru olması ama yerinde ve gerektiğinde yapılmaması ya da bir işin yanlış ve haram olması ve yine yerinde yapılmaması arasında bu anlamda fark bulunmamaktadır. Yani her yersiz yapılan iş haram değildir.
Yine el-Müncid'de "mağfiret"in kökü olan "ğafere" şöyle açıklanır: Bir şeyin saklanması, üstünün örtülmesi. Yani, mağfiret istemek "yapılan işin üzerinin örtülmesi"ni istemektir. Böylece söz konusu ayetin anlamı şöyledir aslında: Hz. Musa (a.s) Rabbine yakararak "Allah'ım!" diyor, "Ben, Firavun'un adamlarından birini öldürmekle, yeri ve zamanı olmayan bir iş yapmış oldum. Her ne kadar onu öldürmek benim için caiz idiyse de, şimdi bunun yeri ve zamanı değildi. O hâlde ey yüce Rabbim, benim bu işimin üzerini ört ki düşmanlarım bana galip gelmesinler.
Görüldüğü gibi bu ayette Hz. Musa'nın (a.s) herhangi bir günah işlediği veya haram bir zulümde bulunduğu ifade edilmemektedir.
İmam Rıza (a.s) bu ayette geçen "zulüm" kavramını soran Memun'a şöyle buyuruyor: Hz. Musa (a.s) bu ayette yüce Allah'a şöyle demektedir: "Ben bu şehre gelmek ve Firavun'un adamlarından birinin ölümüne sebep olmakla yersiz ve zamansız bir şey yapmış oldum. Beni düşmanlarımdan gizle, aksi takdirde beni bulacak olurlarsa öldüreceklerdir."
Sonuç şudur: Bu ayette geçen zulüm ve gufran (mağfiret) terimlerinin anlamı, yukarıda da izah ettiğimiz gibi genel sözlük anlamları olup, bugün bu kavramların bizim zihnimizde çağrıştırdığı "haksızlık" ve "bağışlanma dileği" şeklindeki anlamlar değildir. Bundan dolayı bu ayette de ismete aykırı bir durumdan söz edilmemektedir.
--------------
[1]- Tâha, 116-121.
[2]- Burhan Tefsiri, c.3, s.46.
[3]- Kasas, 15.
Tarih: 19-01-2022