içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Marifet Yolunun Kat Edilmesindeki Engeller - 1

Marifet ve kemal yolunu geçmek ve yüksek makamlara erişmek kolay bir iş değildir. Bu yolda birtakım engeller vardır.

Marifet Yolunun Kat Edilmesindeki Engeller - 1

Bismillahirrahmanirrahim

Marifet ve kemale erişip yüksek makamlara ulaşmak isteyen insan, onları bertaraf etmek için cihat etmelidir; aksi takdirde hedefine ulaşamaz.

Birinci Engel: Liyakatsizlik

Allah'a doğru seyir ve sülûk edip Allah'a yakınlık makamına ulaşmanın en büyük engeli, bu makamı isteyen nefsin liyakatsizliğidir. Günah işleme sonucu bulanmış ve karanlık olan bir kalp ilâhî nurların parlayış merkezi olamaz. İnsanın kalbi günah sonucu Allah'tan uzaklaşırken, “kurb” ve “yakınlık” makamına nasıl ulaşabilir?! Böyle bir kalp şeytanın komut verdiği yerdir. Öyleyse Allah'ın yakın melekleri oraya nasıl inebilirler?!

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: İnsan günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur, günahından tövbe edecek olursa, o siyah nokta kaybolur ve eğer günah işlemeye devam edecek olursa, siyah nokta bütün kalbi kaplayıncaya kadar yavaş yavaş büyür. Bu durumda o adam hiçbir zaman kurtuluşa erişemez. [1]

İmam Cafer-i Sadık (a.s) babası İmam Muhammed Bakır'dan (a.s) şöyle naklediyor: İnsanın kalbi için günahtan daha kötü bir şey yoktur; çünkü günah kalbe galip gelinceye kadar onunla savaşır ve neticede kalp terse döner. [2]

Günahkâr insanın kalbi terse dönük olup aksi yönde hareket eder. Böyle bir kalp, “kurb” makamına doğru hareket edip Allah'ın nur ve parıltılarını nasıl kabullenebilir?! Bu bakımdan iradesi olan insanın her şeyden önce nefsini günahlardan tezkiye edip temizlemesi, riyazet ve zikre ondan sonra başvurması farzdır. Aksi takdirde zikir ve ibadet etmeye çaba ve gayret göstermesi onu Allah'a yakınlaştırmaz.

İkinci Engel: Dünyevî Bağlar

Bu yoldaki engellerden biri de maddî bağlardır. Mal, servet, çoluk-çocuk, anne ve baba, kardeş, ilim ve hatta bilgi sevgisi bile insanı hareket, hicret ve sülûktan alıkoyar.

Hissî (maddî) şeylerle ülfet kurup onlara gönül kaptıran bir kalp, onlardan el etek çekerek yüce âleme doğru nasıl seyredip yükselebilir? Dünyevî ve maddî işlerin yeri olan bir kalp, ilâhî nurların parlayış yeri olabilir mi?

Ayrıca hadislerden anlaşıldığı kadarıyla dünya sevgisi bütün günahların kaynağıdır ve günahkâr insan yüce Allah'ın “kurb” makamına yükselemez.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: Bütün günahların kaynağı, dünya sevgisidir. [3]

Hz. Resulullah'tan (s.a.a) şöyle naklediliyor: Allah'a karşı işlenen günahlar, altı şeyden kaynaklanır: Dünya sevgisi, makama düşkünlük, kadına düşkünlük, yemeğe düşkünlük, uykuya düşkünlük ve rahatlığa düşkünlük. [4]

İmam Cafer-i Sadık'tan (a.s) şöyle naklediliyor: Kulun Allah'tan en uzak olduğu hâlleri, karnını doyurmaktan ve şehvetinin isteklerini temin etmekten başka bir hedefi olmadığı zamanlardır. [5]

Câbir el-Cu'fî şöyle naklediyor: İmam Muhammed Bakır'ın (a.s) huzuruna gittiğimde bana hitaben, "Ey Câbir! Vallahi ben hüzünlüyüm ve kalbimle uğraşıyorum" buyurdu. "Canım size feda olsun, neden hüzünlüsünüz ve niçin kalbinizle uğraşıyorsunuz?" dediğimde İmam (a.s) şöyle buyurdu: Her kimin kalbine Allah'ın saf ve halis dini girerse, kalp Allah'tan başkasından boşalır. Ey Câbir! Dünya nedir ve ne değeri vardır? İnsanın yediği bir lokmadan, giydiği bir elbiseden veya evlendiği bir kadından başka bir şey midir? Ey Câbir! Müminler, dünyaya ve dünya hayatına itimat etmez ve ahiret âlemine gitmekten kendilerini güvende görmezler (ahirete iman ederler). Ey Câbir! Ahiret ebedî bir yurttur; dünya ise, ölüm yeri ve geçici bir yurttur. Ancak dünya ehli bundan gafildir. Düşünen, tefekkür eden ve ibret alanlar müminlerdir. Kulaklarına ulaşan şey, onları Allah'ın zikrinden alıkoymaz; dünya ziynetlerini görmek, onları Allah'ın zikrinden gafil etmez. O hâlde bildikleri ahiret mükâfatına kavuşurlar. [6]

Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: İnsan yediği şeye itina edip önemsedikçe, imanın tadını tadamaz. [7]

Salikin, yüce makama doğru hicret ve hareket edebilmesi için bu düşkünlükleri kalbinden çıkarması gerekir. Dünya düşkünlüklerini, fikir ve zikirlerini kalbinden çıkarmalıdır ki, onların yerini Allah'ın zikri alsın.

Şunu da hatırlatalım ki, çirkin olup kınanan şey, dünyevî şeylere tutkun olmak ve onlara gönül vermektir; onların kendisi değildir. Salikin, hayatını sürdürebilmesi için diğer insanlar gibi yemeğe, elbiseye, eve ve evlenmeye ihtiyacı vardır ve onları temin etmek için çalışmak zorundadır. Neslinin devamı için evlenmek zorundadır. Sosyal hayatını idare etmek için sosyal bir sorumluluk üstlenmelidir. Bu nedenle kutlu İslâm dininde bunların hiçbiri kötülenmemiş ve yerilmemiştir. Aksine “kurbet” ve “Allah'a yakınlık” kastıyla olduğu takdirde bunların hepsi ibadet sayılır ve insanı Allah'a yaklaştırabilir. Bunların kendileri de harekete, seyir ve sülûka, Allah'ı anmaya engel değildir. Hareket ve zikre engel olan şey, bunlara düşkünlük ve gönül vermektir. Bunlar, insan hayatının hedefi olur da onun fikir ve zikrini meşgul edecek olursa, Allah'tan gaflet etmeye sebep olur. Paraya, kadına, makama ve ilme tapmanın kötülenip kınanması, insanı seyir ve sülûk etmekten alıkoyması durumundadır; yoksa bizzat paranın, kadının, makam ve ilmin kendisi yerilmemiştir.

Hz. Resulullah (s.a.a), İmam Ali (a.s), İmam Zeynelabidin (a.s) ve diğer Ehlibeyt İmamları (a.s) da çalışıp Allah'ın nimetlerinden istifade ediyorlardı. İslâm'ın dünya ve ahiret için, dünyevî ve uhrevî işler için bir sınır tanımayışı, onun meziyet ve üstünlüklerinden biridir.

Üçüncü Engel: Nefsin İsteklerine Uymak

Üçüncü engel, nefsanî eğilimleri ve hevesleri izlemektir. Nefsanî eğilimler, koyu dumanlar gibi gönül evini siyah ve karanlık eder. Böyle bir kalbin de ilâhî nurların parlamasına layık bir makam olmadığı ortadadır. Heves ve istekler devamlı kalbi sağa sola çeker ve Rabbiyle halvet edip dost olması için ona fırsat vermez. Gece-gündüz nefsanî istekleri doyurmaya ve onları tatmin etmeye çalışan bir nefis, dünyadan hicret ederek Allah'ın kutlu kapısına yükselebilir mi?

Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

İstek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. [8]

İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: Halkın en cesuru, nefsinin isteklerine galip gelenidir. [9]

Ayetullah İbrahim EMİNÎ

 

 

---------

[1]- Biharu'l-Envar, c.73, s.327.

[2]- Biharu'l-Envar, c.73, s.312.

[3]- Biharu'l-Envar, c.73, s.90.

[4]- Biharu'l-Envar, c.73, s.94.

[5]- Biharu'l-Envar, c.73, s.18.

[6]- Biharu'l-Envar, c.73, s.36.

[7]- Biharu'l-Envar, c.73, s.49.

[8]- Sad, 26.

[9]- Biharu'l-Envar, c.70, s.76.

Tarih: 05-10-2023

FACEBOOK YORUM
Yorum