içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Medine Fakihleri ve Hz. Mehdi (a.f) İle İlgili Hadisler

Bismillahirrahmanirrahim

Medine Fakihleri ve Hz. Mehdi (a.f) İle İlgili Hadisler

Ebu’l Ferec şöyle diyor: Muhammed b. Abdullah b. Hasan kıyam edince, Medine fakihlerinden olan Muhammed b. İclan da onunla birlikte kıyam etti. Muhammed b. Abdullah öldürülünce Medine valisi Cafer b. Süleyman Muhammed b. İclan’ı çağırtarak ona şöyle dedi: "Niçin o yalancı insanla birlikte kıyam ettin?" Daha sonra da onun ellerini kesmelerini emretti. Medine fakihleri ve orada hazır olanlar onu kurtarmak için şöyle dediler: "Ey Emir, Muhammed b. İclan Medine’nin fakih ve abitlerindendir. Onu bağışlamanı dileriz. Zira yanılgıya düşerek Muhammed b. Abdullah’ın rivayetlerde yer alan Mehdi olduğunu sanmıştır." [1]

Başka bir yerde ise şöyle diyor: "Muhammed b. Abdullah b. Hasan kıyam edince, Medine’nin alim, fakih ve hadis ashabından olan Abdullah b. Cafer de onunla birlikte kıyam etti. Muhammed b. Abdullah öldürülünce, Abdullah b. Cafer kaçarak bir süre gizlendi, kendisine eman verilinceye (affa uğrayıncaya) kadar böyle kaldı. Affe uğradıktan sonra Medine valisi Cafer b. Süleyman’ın yanına gidip şöyle dedi: "Bu ilmi ve fıkhî derecene rağmen niçin Muhammed’le kıyam ettin? Cafer: "Benim onunla kıyam etmemin sebebi şudur ki ben onun Mehdi olduğuna yakin etmemdir" dedi. "Ben onun rivayetlerde yer alan Mehdi olduğunda şüphe bile etmiyordum. Ama öldürülünce artık onun Mehdi olmadığını anladım. Bundan sonra artık hiç kimseye kanmayacağım." [2]

Bu ve benzeri hadiselerden “Mehdilik” mevzusunun Asr-ı Saadet döneminden beri kesinliğinde şüphe edilmeyen bir konu olarak biliniyordu. İnsanlar onun zuhurunu bekliyordu, bu yüzden yeterince bilgiye sahip olmadıkları ve Mehdi’nin nişanelerini tam olarak bilmedikleri için Müslümanlardan bazısı Muhammed b. Hanefiyye’yi, bazısı da Muhammed b. Abdullah b. Hasan’ı, ve bazılrı o veya bu şahsı va’dedilmiş Mehdi sanmışlardır. Ama bilginler (ulema) ve hatta Muhammed b. Abdullah’ın babası da oğlunun “Va’dedilmiş Mehdi” olmadığını çok iyi bilmekteydi.

Ebu’l Ferec şöyle yazıyor: "Birisi Abdullah b. Hasan’a Muhammed ne zaman kıyam edecek?" diye sordu. Abdullah, şöyle cevap verdi: "Ben öldürülmedikçe o kıyam etmeyecektir. Ama o da sonunda öldürülecektir." O şahıs, "İnna lillah ve inna ileyhi raciun; eğer Muhammed öldürülse, ümmet helak olur" dedi. Bunun üzerine Abdullah "Hayır!" dedi. Mehdi genç birisidir; tüm düşmanlarını öldürecek olan o Mehdi yirmi beş yaşında bir gençtir." [3]

Yine Ebu’l Ferec şöyle yazıyor: "Ebu’l Abbas Mervan’a "Muhammed, Mehdi'lik iddiasında bulunuyor" diye söylediğini ve Mervan’ın kendisine, "Va’dedilmiş Mehdi ne odur ne de onun babasının soyundandır. Mehdi bir cariyenin oğludur" dediğini nakleder." [4]

Hakeza şöyle yazıyor: "Cafer b. Muhammed, (İmam Cafer-i Sadık a.s.) Muhammed b. Abdullah’ı gördüğünde ağlar ve şöyle derdi: Canım Ona feda olsun. Halk bu şahsın Mehdi olduğuna inanıyor. Halbuki Muhammed öldürülecektir ve o, Hz. Ali’nin (a.s) yazmış olduğu kitapta bu ümmetin halifelerinden biri olarak zikredilmemiştir." [5]

Bir grup insan Muhammed b. Abdullah b. Hasan’ın etrafını sarmıştı ki aniden Cafer b. Muhammed (a.s) geldi. Orada olanlar kendisine saygı gösterdiler. Daha sonra niye toplandıklarını sordu. "Va’dedilmiş Mehdi olan Muhammed’e bi’at etmek istiyoruz" dediler. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: Bu işten el çekiniz. Zira henüz Mehdi’nin zuhur edeceği zaman gelmemiştir ve Muhammed de (va’dedilmiş) Mehdi değildir.

 

Di’bel’in Şiirleri ve Hz. Mehdi (a.f)

 

Di’bel meşhur şiirlerini İmam Rıza’nın (a.s) yanında okuduktan sonra şöyle dedi: "Mehdi mutlaka kıyam edecek; Allah’ın isim ve bereketiyle zuhur edecek" (Yani İmamın kıyamı kesindir. O, Allah’ın ismi ve bereketiyle kıyam edecektir.)

İmam Rıza (a.s) bu sözleri duyunca şiddetle ağladı ve sonra şöyle buyurdu: "Ruhu’l Kudüs senin dilinle konuştu. Sen o İmam’ı tanıyor musun?" Di’bel "Hayır. Ama sizden olan bir imamın kıyam edeceğini ve yeryüzünü adaletle dolduracağını duydum" dedi. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: "Benden sonra oğlum Muhammed imamdır. Ondan sonra oğlu Ali, Ali’den sonra oğlu Hasan ve ondan sonra da onun oğlu Hüccet ve kıyam edecek olan şahıstır ki gaybet günlerinde beklenilmelidir. Zuhur edince de ona itaat etmek gerekir. Yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Ama zuhur vakti belli değildir. Oysa, babalarımdan nakledilmiştir ki Mehdi gizlice ve birdenbire zuhur edecektir." [6]

Bu vakıa ve tarihteki örnekleri oldukça çoktur. Daha fazla bilgi edinmek isteyenler, ilgili tarih kitaplarına müracaat edebilirler.

 

Sahte Mehdiler

“Mehdilik” mevzuunun Hz. Peygamber'in (s.a.a) döneminden beri herkesçe bilinen bir mevzu olduğunun delillerinden biri de ard arda ortaya çıkmış ve isimleri tarihte kaydedilmiş sahte Mehdilerdir. Bu hususta bir fihrist sunmak istiyorum; işte birkaç örnek:

"Müslümanlardan bir grup Muhammed b. Hanefiyye’yi “Mehdi” sanmışlardır. Onun ölmediğine ve "Radva" dağında gaybete çekildiğine inanırlar. Onlara göre “Mehdi” daha sonra zuhur edecek ve dünyayı adaletle dolduracaktır." [7]

Carudiye mezhebinden olan bir grup, Muhammed b. Abdullah b. Hasan’ı gaib Mehdi sanmış ve zuhurunu bekliyorlar. [8]

Navusiye mezhebi mensupları da İmam Sadık’ı (a.s) “Mehdi” ve hayatta, gaib olarak kabul ederler. [9]

Vakıfiye mezhebi mensupları da İmam Musa b. Cafer’i (a.s) sağ ve gaib imam olarak kabul eder ve sonradan zuhur edeceğine ve dünyayı adaletle dolduracağına inanırlar. [10]

İsmailiye mezhebinin bazı mensupları da gerçekte İsmail’in ölmediğine inanmakta ama takiyye ederek, onun öldüğüne inandıklarını söylemektedirler. [11]

Bakıriye mezhebi mensupları da Hz. İmam Bakır’ı (a.s) sağ ve “Va’dedilmiş Mehdi” olarak kabul ederler.

Muhammediye fırkası ise, İmam Ali Naki’den (a.s) sonra oğlu Muhammed b. Ali’nin imam olduğuna inanmaktadır. Muhammed’i sağ ve “Va’dedilmiş Mehdi” olarak kabul ederler. Halbuki Muhammed henüz babası hayatta iken vefat etmişti!

Cevaziye mensuplarına göre Hüccet b. el-Hasan’ın bir oğlu vardı ve Mehdi odur." [12]

Haşimiye fırkasından bir grup ise Abdullah b. Harb-i Kindi’yi sağ ve gaybette sayar ve onun zuhurunu beklerler. [13]

Mübarekiye fırkasından bir grup da Muhammed b. İsmail’i sağ ve gaib imam olarak kabul etmektedirler. [14]

Yezidiye fırkası mensupları ise, Yezid’in göklere yükseldiğine, sonra geri geleceğine ve yeryüzünü adaletle dolduracağına inanırlar. [15]

İsmailiye fırkasına göre rivayetlerde bahsedilen Mehdi, Muhammed b. Abdullah’tır. Bu adamın lakabı Mehdi’dir. Mısır ve Cezayir’de hüküm sürmüştür. Bu fıkra Hz. Peygamber’den (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: "Güneş üç yüz yılında batıdan doğacaktır." [16]

İmamiye’den bir grup ise, şöyle diyor: İmam Hasan Askeri (a.s) sağdır. Kâim (kıyam eden) de odur ve şu anda gaybettedir; sonradan zuhur edecek ve yeryüzünü adaletle dolduracaktır.

Başka bir grup ise, şöyle der: O ölmüştür ama dirilecek ve kıyam edecektir. Zira “Kâim”in manası ölümden sonra kıyam etmektir. [17]

Karamati fırkası ise, Muhammed b. İsmail’i “Mehdi” olarak kabul etmekte ve onun ölmediğine, Rum diyarında yaşadığına inanmaktadır. [18]

Ebu Müslimiye fırkası Ebu Müslim-i Horasani’yi sağ ve gaib olarak kabul eder. [19]

Bazıları da İmam Hasan Askeri’yi (a.s) “Mehdi” olarak kabul ederler. Öldükten sonra dirildiğine ve şu anda gaybet halinde yaşadığına ve sonra zuhur edip dünyayı adaletle dolduracağına inanırlar. [20]

 

Suiistimal

Buraya kadar sayılanlar Asr-ı Saadette yakın zamanlara ait isimlerdir. Ama bu grup ve tarikatlerin çoğu zamanla yok olmuş ve tarih sayfaları dışında hiçbir eserleri kalmamıştır. O zamandan şimdiye dek de Haşimoğulları ve gayrisi arasında farklı belde ve ülkelerde kendini “Va’dedilmiş Mehdi” olarak tanıtan birçok kimse ortaya çıktı. Birçok savaşlar oldu; kanlar döküldü; fırkalar kuruldu ve sayısız acı olaylar meydana geldi. [21]

Bütün bu olay ve hadiselerden de anlaşılmaktadır ki “Mehdilik” konusu ve gaybi bir kurtarıcının zuhuru kesin olan bir inanç idi. Müslümanlar da buna inanmış ve Hz. Mehdi'nin (a.f) zuhur edeceği günü beklemişlerdir. Onun kesin zafere ereceğine inanıldığı için bazı kurnaz çıkarcılar halkın vahiyden kaynaklanan ihlas dolu inançlarından suistifade etmeye kalkışmış ve kendilerini “Mehdi” diye tanıtmışlardır. Bunlardan bazısı kötü niyetli olmayabilir. Onlar bu vesileyle zalimlerden intikam almaya ve toplumu ıslah etmek istemiş olabilirler. Bunlardan bazısı ise, “Mehdilik” iddiasında bulunmamış ama halk cahalet ve çaresizlik sebebiyle Mehdi’nin zuhuru için acele ederek onları İslam’da “Va’dedilen Mehdi” olarak nitelemişlerdir.

 

Uydurma Hadisler

Ne yazık ki bu ve benzeri olaylar neticesinde halk arasında zuhur alametleri ve Mehdi’yi tanıtma hususunda birtakım uydurma hadisler de ortaya çıktı. Bu tür hadisler de araştırma ve inceleme yapılmadan hadis kitaplarına kaydedildi.

“Mehdilik” iddiasında bulunanların durumu dikkatle incelenir ve hadis kitaplarına müracaat edilirse, bunlar arasında bir takım uydurma hadislerin de olduğu görülecektir. İşte bunlara birkaç örnek:

Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Allah (c.c) Ehl-i Beyt'imden olan birini göndermedikçe kıyamet kopmaz. Onun adı benim adım ve babasının adı da babamın adının aynısıdır. Zulümle dolan yeryüzünü o adaletle dolduracaktır." [22]

Bu hadiste Hz. Mehdi'nin (a.f) babasının adının, Hz. Peygamber'in (s.a.a) babasının adının (Abdullah) aynısı olduğu yer almıştır ki Hz. Mehdi'nin (a.f) babasının adının “Hasan” olduğunu söyleyen sahih hadislerle çelişmektedir. O halde denilebilir ki Muhammed b. Abdullah b. Hasan'ın “Mehdi” olduğuna inananlar "Babasının adı babamın adının aynısıdır" cümlesini bu hadise eklemişlerdir. Muhammed b. Yusuf "El-Beyan" kitabında mezkûr hadisi naklettikten sonra şöyle yazıyor: "Tirmizi de bu hadisi "Cami"de rivayet etmiştir. Ama "Babasının adı babamın adının aynısıdır" cümlesi orada yoktur. Ebu Davud da bu hadisi söz konusu cümle olmaksızın "Mu'zem-i Rivayati’l Huffazi’s-Sikat" adlı kitabında nakletmiştir. O halde bu cümleyi sonradan ilave edilmiş olarak kabul etmek gerekir.

Ebu Hüreyre, Hz. Peygamber'in (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakleder: "Şüphesiz ki Mehdi'nin adı Muhammed b. Abdullah'tır. Dilinde de tutukluk vardır." [23]

Bu hadisi de Muhammed b. Abdullah b. Hasan'ın “Mehdi” olduğuna inananlar uydurmuştur. Nakledildiği üzere Muhammed b. Abdullah'ın konuşurken dilinde tutukluk vardı ve konuşmakta zorluk çekiyordu. Müritleri işte bu alameti Mehdiliğin alameti saymış ve bu esas üzere hadis uydurmuşlardır.

Ebu Abbas, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) Abbas'a şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Ahir zamanda zuhur edecek olan Mehdi senin soyundandır. Hidayet onunla yayılacak ve sapıklık ateşleri onunla sönecektir. Allah bu işi bizimle başlattı ve soyunla bitirecektir. [24]

İbn-i Abbas yoluyla Hz. Peygamber'den (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: Dört kimse biz Ehl-i Beyt'tendir: "Seffah bizdendir, Münzir bizdendir, Mansur bizdendir ve Mehdi bizdendir. Mehdi, amcam Abbas'ın soyundandır." [25] Üstteki iki hadis ise, Ben-i Abbas'ın uydurduğu hadislerdendir.

Yine Hz. Ali’nin (a.s) dilinden şu hadis rivayet edilmiştir: "Horasan taraflarından gelen siyah bayrakları (taşıyanları) görünce onlara katılın. Zira Allah'ın halifesi Mehdi onların içindedir." [26]

Muhtemelen bu hadisi de Ben-i Abbas'ın veya Ebu Müslimi Horasani'nin taraftarları uydurmuştur. Zira “Mehdi” Horasan'dan gelmeyecektir. Nitekim siyah bayraklar da Ben-i Abbas'ın alametlerindendi. Keza aşağıdaki hadisin de Ebu Müslimi Horasani kıyamı sebebiyle uydurulmuş olması muhtemeldir. "Ehl-i Beyt'im ileride bir takım bela, azarlama ve tard edilmelere maruz kalacaktır. Ta ki doğudan siyah bayraklı bir kavim gelir. Bunlar hakkı ister ama kendilerine verilmez; sonra savaşırlar ve galip gelirler. O zaman kendilerine istedikleri verilir ama onlar kabul etmezler. Ta ki onu Ehl-i Beyt'imden olan birine verirler. O da yeryüzünü zulümle dolduktan sonra adaletle doldurur. Sizden her kim onların zamanına erişirse, onlara katılsın. Velev ki karlar üzerinde sürünerek de olsa." [27]

Ebu Müslim ve Ben-i Abbas'ın tarihine müracaat edilirse, bu ihtimalin geçerli olduğu görülür.

Bazıları da Ömer b. Abdulaziz'i “Mehdi” sanıyorlardı. Bu yüzden onun için birtakım hadisler uydurdular. Örneğin Azremi, Muhammed b. Ali'den şöyle işittiğini nakleder: "Nebi bizdendir; Mehdi ise, Abduşşems oğullarındandır ve o da Ömer b. Abdulaziz'den başkası değildir."

Ebu Yakub, Muhammed b. Ali'ye şöyle dediğini der: "Halk, Mehdi'nin sizden olduğunu sanıyor." O dedi ki "Evet bu doğrudur. Ama o Abduşşems oğullarındandır. Ben, onun Ömer b. Abdulaziz'i kastettiğini sanıyorum." [28]

Abdula'la Mevla âl-i Sam şöyle diyor: "Ben, Ebu Abdullah (a.s) ile birlikte dışarı çıktım. "Revha" menziline gelince, istirahat için durduk. İmam üzerinde olduğu halde Revha dağına işaret ederek şöyle dedi: "Bu dağı görüyor musun? Bu dağın adı “Radva” dağıdır. (Eskiden) Farsların dağıydı. Ama bizi sevdiğinden Allah onu bizlere verdi. Bu dağda her türlü yemişli ağaçlar ve nimetler var. İki defa gizlenene (Mehdi'ye) sığınaktır. Bu emrin sahibi (Mehdi) iki defa bu dağda gaybete çekilecektir ki birisi kısa sürecek ve diğeri ise, uzun." [29]

Bu hadisin de Muhammed b. Hanefiye'nin sağ olduğuna, Radva dağında gizlendiğine ve de onun “Mehdi” olduğuna inananlarca uydurulduğunu söylemek mümkündür.

Fazl, Musa b. Sa'dan'dan ve o da Abdullah b. el-Kasım el-Hazremi'den Ebu Said el-Horasani'nin şöyle dediğini nakleder: "Ebu Abdullah'a (a.s) "Mehdi niçin ‘Kâim’ olarak adlandırılmıştır?" diye sordum. Şöyle buyurdu: "Zira o öldükten sonra (dirilip) kıyam edecektir. O büyük bir iş için, Allah'ın emri için kıyam edecektir." [30]

Muhtemelen bu hadis de Vakıfiye fırkası veya İmam Hasan Askeri'nin (a.s) öldüğüne ama sonradan dirilip kıyam ederek alemi ıslah edeceğine inananlarca uydurulmuştur. Bu hadis senet açısından zayıftır. Mamekani, Musa b. Sa'dan hakkında şöyle diyor: "Onun hadisleri zayıftır. O Gulattan idi" Abdullah b. Kasım hakkında da şöyle yazıyor: "O bir yalancı, Gulattan ve Vakifiye fırkasındandır. Rivayetleri makbul değildir".

Hadis doğru olsa da yorumlanabilir. Zira bu hadis aynı senetle başka bir keyfiyetle nakledilmiştir ki aslında bu hadisi tefsir etmektedir. Fazl b. Şazan, Musa b. Sa'dan'dan, o da Abdullah b. el-Kasım Hazremi'den Ebu Said el-Horasani'nin şöyle dediğini rivayet eder: "Ebu Abdullah'a (a.s) "Mehdi ve Kâim aynı kimseler midir?" diye sordum. "Evet" dedi. Ben, "Hangi sebepten ötürü “Mehdi” olarak adlandırılmıştır?" deyince, şöyle buyurdu: "Zira insanları her türlü gizli şeye doğru hidayet etmektedir. "Kâim" denilmesinin sebebi de öldükten sonra (dirilip) kıyam edeceği hasebiyledir. Yani adı ve zikri akıllardan silinecektir ve daha sonra büyük bir iş için kıyam edecektir." [31]

Ulemanın da bildiği gibi bu iki hadis aynıdır. Ama ikinci hadiste ölmesi, adının ve zikrinin unutulması şeklinde tefsir edilmiştir.

Yine Muaviye b. Ebu Süfyan, Hz. Resulullah'tan (s.a.a) şu mealde uzun bir hadis nakleder: "Benden sonra “Endülüs” adındaki birtakım adalar fethedilecektir. Sonra yine kafirlerin eline düşecek ta ki uzak batıdan Hz. Resulullah'ın kızı Fatıma'nın soyundan olan birisi kıyam edecektir. Bu Mehdi'dir. Ahir zamanda kıyam edecektir. O zaman bu kıyametin ilk belirtilerindendir." [32]

Bu hadisi de muhtemelen batı taraflarında devlet kurmuş olan İsmailiye fırkası uydurmuştur. Ama bilindiği üzere bütün bunlar haber-i vahid türünden rivayetler olup, yakin ifade etmemektedir. Dolayısıyla da “Va'dedilmiş Mehdi'yi” güzel bir şekilde tarif ve tavsif eden sayısız mütevatir hadislerle boy ölçüşemez. Böyle olunca da elbette ki hiçbir değer ve itibarı yoktur.

Ayetullah İbrahim EMİNİ

 

 

-----------

[1]- Mekatilu’t-Talibiyyin, s.193.

[2]- Mekatilu’t-Talibiyyin, s.195.

[3]- Mekatilu’t-Talibiyyin, s.195.

[4]- Mekatilu’t-Talibiyyin, s.166.

[5]- Mekatilu’t-Talibiyyin, s.142.

[6]- Yenabiu’l Mevedde, c.2, s.197.

[7]- Şehristani, Milel ve Nihel, s.242; Nevbahti, Fırakü’ş-Şia, s.27.

[8]- Milel ve Nihel, c.1, s.256; Fırakü’ş-Şia, s.62.

[9]- Milel ve Nihel, c.1, s.273; Fırakü’ş-Şia, s.67.

[10]- Milel ve Nihel, c.1, s.278; Fırakü’ş-Şia, s.80-83.

[11]- Milel ve Nihel, c.1, s.279; Fırakü’ş-Şia, s.67.

[12]- Muhammed Kerim Horasani, Tenbihatu’l Celiyye fi Keşfi’l Esrari’l Batıniyye, s.40-42.

[13]- Milel ve Nihel, c.1, s.245.

[14]- Milel ve Nihel, c.1, s.245.

[15]- Saduk-ı Demlevici, El-Yezidiyye, s.164.

[16]- Tarihu Ravzeti’s-Safa, c.4, s.181.

[17]- Milel ve Nihel, c.1, s.284; Fıraku’ş-Şia, s.96-97.

[18]- El-Mehdiyye fi'l İslam, s.170; Fıraku’ş-Şia, s.72.

[10]- Fıraku’ş-Şia, s.47.

[20]- Fıraku’ş-Şia, s.97.

[21]- Bu hususta daha fazla bilgi elde etmek için "Medhi ez Sadr-ı İslam ta Karn-ı Sizdehum" adlı kitap ile "Mehdiye fi'l İslam" ve diğer tarih kitaplarına başvurunuz.

[22]- Fusulu’l Muhimme, s.274.

[23]- Mekatilu’t-Talibiyyin, s.164.

[24]- Zehairu’l Ukba, s.206.

[25] Sevaiku’l Muhrika, s.235; Zehairu’l Ukba, s.206.

[26] Yenabiu’l Mevedde, c.1, s.157.

[27]- İsbatü’l Hüdat, c.7, s.189.

[28]- Tabakat, c.5, s.333.

[29]- İsbatü’l Hudat, c.7, s.5

[30]- İsbatü’l Hudat, c.7, s.27.

[31]- İsbatü’l Hüdat, c.7, s.34.

[32]- İsbatü’l Hüdat, c.7, s.242.

Tarih: 24-11-2023

FACEBOOK YORUM
Yorum