içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Mukayese ve Hakemlik

Nehcü’l-Belâ?a'daki mant?kla di?er fikirsel mekteplerin mant??? aras?nda bir mukayese ve kar??la?t?rma yap?lmal?d?r.

Mukayese ve Hakemlik

Bismillahirrahmanirrahim

Nehcü’l-Belâ?a'daki mant?kla di?er fikirsel mekteplerin mant??? aras?nda k?sa da olsa bir mukayese ve kar??la?t?rma yap?lmazsa, Nehcü’l-Belâ?a'n?n “Tevhidî” bahislerinin gerçek de?eri ortaya ç?kmaz.

Yüce Allah'?n zat ve s?fatlar?yla ilgili olarak Nehcü’l-Belâ?a'dan önce ve sonra, do?uda ve bat?da, geçmi?te ve günümüzde filozoflar, arifler ve mütekellimler taraf?ndan birçok görü?ler ileri sürülmü?tür. Fakat bunlar?n hepsinin konuya bak?? yöntemi, Nehcü’l-Belâ?a'dan tamamen farkl?d?r. Nehcü’l-Belâ?a, konular? ilk defa olmas? aç?s?ndan bunlar?n kar??s?nda e?siz bir yöntem sergilemi?tir. Nehcü’l-Belâ?a'n?n dü?üncelerinin yegâne kayna?? Kur’an-? Kerim'dir. Dikkatle inceledi?imizde, Kur’an-? Kerim d???nda Nehcü’l-Belâ?a'n?n bahisleri için hiçbir kaynak bulamay?z.

Nehc'ül-Belâ?a ve Kelâmî Dü?ünceler

Nehcü’l-Belâ?a'da yüce Allah, kemâlî ve subutî s?fatlarla tavsif edilmesiyle birlikte zata yak?n veya zattan ayr? her türlü s?fat da O'dan nefyedilmi?tir. Öte yandan bilindi?i üzere E?aire s?fatlar?n zata izafî ve zattan ayr? oldu?una inan?rken, Mütezile ise her türlü s?fat? nefyeder.

"el-E?'arî bizdiyâdin kaailetu

Ve qâle bin-niyâbet-i'l mu'teziletu"

E?aire s?fat?n zattan ayr? oldu?una inan?r. / Mütezile ise, niyabete inan?r.

Bu durum baz?lar?n?n Nehcü’l-Belâ?a'n?n daha sonraki as?rlarda uyduruldu?unu ve Mütezile dü?üncesinin etkisi alt?nda kald???n? sanmalar?na neden olmu?tur. Oysa dü?ünceleri tahlil edebilen bir ki?i Nehcü’l-Belâ?a'da s?n?rl? s?fatlar?n nefyedildi?ini [1], s?n?rs?z bir zata s?n?rs?z s?fatlar?n ise zat?n s?fatlarla bir olmas?n? gerektirdi?ini ve Mütezile'nin sand??? gibi s?fatlar?n inkâr?n? gerektirmedi?ini anlamakta gecikmez. E?er Mütezile böyle bir sonuca varm?? olsayd?, kesinlikle s?fatlar? nefyetmez ve zat?n s?fatlar?n naibi olup s?fatlar?n yerine geçti?ini ileri sürmezdi.

Nehcü’l-Belâ?a’n?n 184. hutbesinde yüce Allah'?n kelâm?n?n hadis olmas?yla ilgili geçen ?eyler de ayn?d?r. Bu hutbede geçenlerin Kur’an-? Kerim'in hâdis veya kadîm olu?uyla ilgili olarak uzun süre mütekellimler aras?nda hararetle savunulan görü?lerin etkisinde kal?narak sonraki as?rlarda Nehcü’l-Belâ?a'ya eklendi?i san?labilir. Fakat biraz dikkat edilecek olursa, Nehcü’l-Belâ?a'n?n söz konusu etti?i bahis, Kur’an-? Kerim'in hâdis veya kadîmli?iyle ba?lant?l? anlams?z bahisle uzaktan yak?ndan bir ilgisi olmad??? ve gerçekte yüce Allah'?n tekvinî emri ve in?aî iradesiyle ilgili oldu?u anla??l?r. Hz. Ali (a.s) buyuruyor ki, Allah-u Teâlâ'n?n emri ve in?aî iradesi O'nun eylemidir; i?te bu nedenle de hâdis ve zat?ndan mutaahhirdir. Kadim ve zat?yla bir derecede olmas? ise ikilik ve zata ortak ko?may? gerektirir:

"Olmas?n? istedi?i ?eye "ol" der o da oluverir; kulak perdesine çarpan sesle de?il, i?itilen bir ça?r?yla da de?il. O'nun kelâm?, O'nun fiilidir ki, Onun in?as? ve benzeri, bundan önce yoktu. Ezelî olsayd?, ikinci bir ilâh olurdu!"[2]

Ayr?ca, bu alanda Hz. Ali'de (a.s) nakledilen ve sadece baz?lar? Nehcü’l-Belâ?a'da kaydedilen rivayetler senetli olup o hazretin kendi zaman?na ula?maktad?r. Buna binaen bu alanda ?üphe ve tereddüte yer yoktur. E?er Hz. Ali'nin (a.s) buyruklar?yla Mütezile'nin baz? sözleri aras?nda bir benzerlik varsa, burada verilmesi gereken ihtimal Mütezile'nin bu sözleri o hazretten ald??? olmal?d?r.

?iî, Sünnî, Mütezilî ve E?'arî olsun, ?slâm mütekellimlerinin bahisleri genellikle "aklî hüsn ve kubh" üzerinde odakla?m??t?r. Pratik toplumsal bir ilkeden ibaret olan bu konu, mütekellimler aç?s?ndan uluhiyet âleminde de geçerli olup tekvinî sünnetlere de hüküm sürer. Ancak biz Nehcü’l-Belâ?a'n?n tamam?nda hiçbir ?ekilde bu ilkeye i?aret edildi?ini göremiyoruz. Nitekim Kur’an-? Kerim'de de buna i?aret edilmemektedir. E?er mütekellimlerin dü?ünce ve inançlar? Nehcü’l-Belâ?a'ya nüfuz etmi? olsayd?, her ?eyden önce kelâm?n bu ilk konusu nüfuz etmi? olmal?yd?.

Nehc'ül-Belâ?a ve Felsefî Dü?ünceler

Nehcü’l-Belâ?a'daki “vücut”, “edem”, “hüdus”, “k?dem” gibi kelimelerle kar??la?an baz?lar? da ba?ka bir varsay?m ileri sürerek, bu kelime ve terimlerin Yunan felsefesinin ?slâm dünyas?na girmesinden sonra kas?tl? veya kas?ts?z olarak Hz. Ali'nin (a.s) buyruklar? aras?na yerle?tirildi?i ihtimalini vermektedirler.

Bu görü?ün sahipleri de e?er laf?zlardan geçip manalara ula?m?? olsalard?, böyle bir varsay?m? ileri sürmezlerdi. Nehcü’l-Belâ?a'daki istidlal metoduyla eski filozoflar?n, Seyyid Razî'nin dönemindeki ve hatta Seyyid Razî'den ve Nehcü’l-Belâ?a'n?n toplanmas?ndan as?rlar sonras? filozoflar?n metodu tamamen farkl?d?r.

Burada Yunan ve ?skenderiye felsefesindeki ilâhiyat?n hangi seviyede oldu?u üzerinde durmak yerine konumuzu Farabî, ?bn-i Sina ve Hace Nasirüddin Tusî taraf?ndan beyan edilen ilâhiyatla sürdürmek istiyoruz. ?slâm filozoflar?n?n ?slâmî ö?retilerden etkilenerek daha önce olmayan baz? meseleleri felsefeye soktuklar?nda ve ayr?ca baz? di?er meselelerin beyan, tevil ve istidlâlinde yenilikler getirdiklerinde ?üphe yoktur elbet. Ancak buna ra?men yine de Nehcü’l-Belâ?a'dan anla??lan, yararlan?lan ?eylerle birtak?m farklar? vard?r.

Üstat Allâme Tabatabaî (r.a) "Mekteb-i Te?eyyü" dergisinin 2. say?s?nda, "?slâm Ö?retileriyle ?lgili Rivayetler" bahsinin giri?inde ?öyle diyor:

"Bu aç?klamalar, ilâhiyet felsefesinde birtak?m meseleleri halletmektedir. Bu meseleler, Müslümanlar aras?nda söz konusu edilmemi? ve Araplar aras?nda anla??lmamakla birlikte, esasen kitaplar? Arapça'ya çevrilen ?slâm'dan önceki filozoflar?n sözlerinde de görülmemekte ve Arap-Acem ?slâm filozoflar?n?n eserlerinde de bunlara rastlanmamaktad?r. Bu meseleler öylece müphem kalm??, ?arih ve müfessirler kendi san?lar?na göre tefsir etmi?lerdir; ta ki yollar? tedricen bir yere kadar ayd?nl??a kavu?mu? ve hicretin on birinci asr?nda hallolmu? ve anla??lm??t?r. Allah-u Teâlâ'n?n vahdeti (say?sal olmayan vahdet), vacibin vücudunun sübutu O’nun birli?inin sübutu oldu?u (vacibin vücudu mutlak vücud oldu?u için vahdet ve birlikle e?ittir), vacibin bizzat malum oldu?u, vacibin bir vas?ta olmaks?z?n kendili?inden tan?nd??? ve her ?eyin vacible tan?nd??? ama aksinin do?ru olmad??? gibi..." [3]

Farabî, ?bn-i Sina ve Hace Nasirüddin Tusî gibi ilk ?slâm filozoflar?, Allah'?n zat?, s?fatlar? ve vahdet, besatet (yal?nl?k), zatî g?na (zenginlik), ilim, kudret, me?iyyet ve benzeri konularla ilgili bahislerde istidlâllerinin odak noktas? olarak "vücub-i vücud"u karar k?lm??lard?r. Yani di?er bütün ?eyler "vücudun vücubundan" kaynaklanmaktad?r ve vücudun vücubu ise, dolayl? bir yolla ispatlanmaktad?r. Yani ?u ispatlan?yor ki, vacibu’l vücud farz edilmeksizin mümkünat?n (olabilen) vücudu aç?klanamaz. Gerçi bunun için getirilen burhan, “hulf” burhan? de?ildir. Fakat gayr-i müstakim olma ve ilzamî özelli?i olmas? aç?s?ndan “hulf” burhan? gibidir. Dolay?s?yla zihin hiçbir zaman "vücudun vücubu" ölçüsüne ula?amaz ve konunun "lim" (öz nedenini) bulamaz.

?bn-i Sina "el-??arat" kitab?nda kendine has aç?klamas?nda bu beyanla konunun "lim"mini (öz nedenini) ke?fetti?ini söyler ve bu nedenle bu me?hur burhan?na "Burhan-? S?dd?kîn" (S?dd?klar?n Burhan?) ismini vermi?tir. Fakat ondan sonra gelen filozoflar onun burhan?n? "lim"mi, aç?klamak için yeterli görmemi?lerdir.

Nehcü’l-Belâ?a'da “vücudun vücubu” ilkesine mümkinat? aç?klayan bir ilke olarak kesinlikle dayan?lmam??t?r. Bu kitapta dayan?lan ?ey, vücudun vücubunun gerçek ölçütü olan, yani yüce Allah'?n salt gerçek ve salt vücut oldu?u hususudur.

Üstad Allame Tabatabaî yine ayn? kitapta, ?eyh Saduk'un "et-Tevhid" kitab?nda ?mam Ali'den (a.s) rivayet edilen bir hadisin anlam?n? aç?klarken ?öyle buyuruyor:

"Aç?klanmak istenen ?udur ki: Yüce Allah'?n vücudu hiçbir s?n?rlama ve sonu kabul etmez. Çünkü O salt gerçektir; gerçe?i olan her ?ey, varl?k s?n?r ve özelliklerinde O'na muhtaçt?r ve kendi özel varl?klar?n? O'ndan al?rlar."

Nehcü’l-Belâ?a'da yüce Allah'?n zat? hakk?ndaki bahislerin temeli, O'nun mutlak ve s?n?rs?z varl?k olu?u, hiçbir s?n?rla s?n?rland?r?lmay???, hiçbir mekân, zaman ve ?eyin O'ndan bo? olmay???, O'nun her ?eyle birlikte olu?u, fakat hiçbir ?eyin O'nunla birlikte olmay???, mutlak ve s?n?rs?z oldu?u için her ?eye, hatta zaman, say?, s?n?r ve ölçüye (mahiyete) önceli?i temeline dayan?r. Yani zaman, mekân, say?, s?n?r ve ölçü O’nun filleri, eylemleri mertebesinde olup O’nun eylem ve yap?c?l???ndan türer. Her ?ey O'ndand?r; her ?eyin dönü?ü O'nad?r; O, evvellerin evveli oldu?u hâlde ahirlerin ahiridir.

Nehcü’l-Belâ?a'n?n bahislerinin eksenini i?te bunlar olu?turur. Farabî, ?bn-i Sina, ?bn-i Rü?d, Gazalî ve Hace Nasirüddin Tusî'nin kitaplar?nda bundan bir ni?ane bile bulunmaz.

Üstat Allâme Tabatabaî'nin de de?indi?i gibi "özel anlamda ilâhiyat"taki bu derin bahisler, felsefenin genel konular?nda ispatlanm?? birtak?m ba?ka meselelere dayanmaktad?r. [4]

Nehcü’l-Belâ?a'da, bu eseri derleyen Seyyid Razî dönemindeki dünya filozoflar? aras?nda söz konusu bile olmayan konular?n, örne?in “Allah-u Teâlâ'n?n vahdetinin say?sal vahdet olmay??? ve say?n?n zattan sonraki mertebede yer al???, O'nun varl???n?n vahdetle e?it olu?u, yüce Allah'?n zat?n?n mürekkep de?il, basit (soyut) bir hakikat olu?u ve onun her ?eyle birlikte olu?u” gibi meselelerin varl???n? ve yine bu kitaptaki bahislerin dayand??? kayna??n dünyada yayg?n olan felsefî bahislerle, hatta günümüze kadar farkl? oldu?unu görünce, bu sözlerin o günün felsefecileri taraf?ndan icat edildi?ini nas?l iddia edebiliriz?!

Nehcü’l-Belâ?a ve Bat? Felsefe Dü?ünceleri

Do?u felsefesi tarihinde Nehcü’l-Belâ?a'n?n büyük bir pay? vard?r. ?lâhî hikmet dü?üncelerinde köklü de?i?iklikler meydana getiren Molla Sadra çok derin bir ?ekilde Hz. Ali'nin (a.s) buyruklar?n?n etkisi alt?ndayd?. “Tevhit” konusunda onun metodu zattan zata, zattan s?fat ve eylemlere istidlal esas?na dayanmaktayd?; bütün bunlar da vacib'in (yüce Allah'?n) salt vücut olmas?na dayanmakta ve bu da onun genel felsefesinde söz konusu olan di?er birtak?m genel prensiplere dayanmaktad?r.

Do?u felsefesi ?slâm ö?retilerinin bereketiyle verimli olmu?, sa?lamla?m??, halel kabul etmeyen birtak?m temel ve prensipler üzerine kurulmu?tur. Ancak bat? felsefesi bu meziyetlerden yoksun kalm??t?r. Bat?da maddî felsefelere yönelmenin burada aç?klama imkân? bulunmayan birçok nedenleri vard?r. [5] Bunun as?l nedeni, bat? ilâhî hikmet kavramlar?n?n eksik ve yetersiz kalmas?d?r. Bu iki-üç bölümde i?aret edilen bahislerde bir mukayese yapmak isteyen Saint Anselm'den [1033-1109] tutun Descartes [1596-1650], Spinoza [1634-1677], Laibniz [1646-1716], Kant'a [1724-1804] kadar birçok bat?l? filozofun, Burhan-? Vücut etraf?ndaki bahis, red ve kabullerini mütalaa etmek suretiyle ?slâmî dü?üncelerden ve özellikle Hz. Ali'nin (a.s) buyruklar?ndan ilham alm?? olan Sadr-ul Muteellihin'in Burhan-? S?dd?kîn'iyle kar??la?t?rarak bunlar aras?ndaki büyük fark? görebilir.

 

------------

[1]- Nehcü’l-Belâ?a'n?n birinci hutbesinde, "Onun hakk?nda ihlas?n kemâli, O'ndan s?fatlar? nefyetmektir." buyru?undan önce ?öyle geçer: "Öyle bir zatt?r ki s?fatlar?n? s?n?rlayacak bir s?n?r ve tan?mlayacak bir tan?m yoktur."

[2]- Nehcü’l-Belâ?a, hutbe: 184.

[3]- Y?ll?k "Mekteb-i ?slâm" dergisi, say?: 2, s.120.

[4]- Y?ll?k "Mekteb-i ?slâm" dergisi, say?: 2, s.157.

[5]- Murtaza Mutahhari, Maddecili?e Yönelmenin Nedenleri, "Felsefî Mefhumlar?n Yetersizlikleri" bölümü.

Tarih: 20-03-2023

FACEBOOK YORUM
Yorum