içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Nehcü'l Belâğa'da İbadet ve Abitlerin Çehresi

Nehcü'l Belâğa açısından ibadet, sadece birtakım kuru ve ruhsuz amellerden ibaret değildir.

Nehcü'l Belâğa'da İbadet ve Abitlerin Çehresi

Bismillahirrahmanirrahim

 

Nehcü'l Belâğa açısından ibadet, kuru ve ruhsuz amellerden oluşmamaktadır. Organlarla yapılan eylemler (bedensel ameller), ibadetin şekli ve kalıbıdır. Ruh ve mana ise, başka bir şeydir. Bedensel ameller ancak ruh ve manayla iç içe olduğu durumda canlı ibadet olarak adlandırılmaya layıktır. Gerçek ibadet bir nevi üç boyutlu dünyadan ayrılmak; başka bir dünyaya, hareket, coşku, kalbî varidat [ilhamla gelen sözler] ve kendine has lezzetlerle dopdolu bir dünyaya ayak basmaktır.

 

Nehcü'l Belâğa'da, ibadet ve sülûk ehli hakkındaki sözler çoktur. Başka bir ifadeyle, ibadet ve ibadet ehlinin portreleri çizilmiş ve çeşit çeşit resimleri sergilenmiştir. Bazen âbitlerin ve saliklerin siması, geceleri ihya etmek, Allah korkusuyla titremeler, şevk ve lezzetler, yanıp yakınmalar, ağlayıp sızlanmalar ve Kur'an tilâvetleri bakımından tasvir edilmiştir.

 

Bazen ibadet, murakebe, gözetme, nefisle cihat ışığında kazanılan kalbî varidat ve ilhamlar, gaybî inayet ve lütuflar, yardımlar olarak açıklanmıştır. Bazen ibadetin günahı giderme ve günahın olumsuz etkilerini yok etmedeki tesir ve rolü üzerinde durulmuştur. Bazen ibadetin bazı ahlâkî hastalıkların, ruhsal ukdelerin, komplekslerin tedavisindeki etkisine işaret edilmiştir. Bazen de abitlerin, zahitlerin ve saliklerin hâli, katışıksız neşe ve lezzetleri zikredilmiş ve hatırlatılmıştır.

 

Geceleri İhya Etmeler

"Gece oldu mu, ayaklarına basarlar, saflar kurarlar, ibadete koyulurlar. Kur'an ayetlerini, harfleri sayılacak kadar ağır, anlamını düşünerek okurlar; kendilerini bu suretle (arifane) hüzünlere atarlar; dertlerinin devasını Kur’an'da bulurlar. [Kur'an'dan okudukları ayetleri görüyorlarmış gibidirler.] Kur'an'dan [rahmet ayetlerini yani] teşvike, sevaba, mükâfata ait bir ayet okuyunca o sevabı elde etmeyi umarlar; gönüllerini özlemle ona verirler; sanırlar ki o mükâfat, gözlerinin önüne gelmiş, serilmiştir. Korkutucu bir ayet geçti mi, kulaklarını ona verirler; sanırlar ki cehennemin yalımlanması, alevi yücelirken çıkardığı ses, kulaklarına gelmektedir; onu işitmededirler. Rükû ederek iki kat olmuşlardır; alınlarını, ellerini, dizlerini, ayak parmaklarını yerlere döşemişlerdir; secdeye kapanmışlardır; yüce Allah'tan azaptan, zincirlere vurulmaktan kurtulmayı dilemeye koyulmuşlardır. [1]

 

(Geceleri böylesine ihya eden ve ruhları başka dünyaya bağlı olan bu insanların) gündüzlerine gelince; (toplumla iç içedirler) yumuşak huyludur onlar; bilginlerdir, iyi kişilerdir, çekinenlerdir." [2]

Kalbî Vâridât ve İlhamlar

"O, [ilim ve fikirle donanarak] aklını diriltmiş, [arzu ve isteklerini gemlemiş] nefsini yok etmiş, öyle ki bedeninin kalınlıkları incelmiş ve ruhunun kabalıkları yumuşamış (ahlâken olgunluğa erişmiş), kalbine öyle nurlu bir ışık yansımıştır ki bununla yolunu aydınlatarak yoluna devam ediyor. Sürekli bir kapıdan (menzilden) diğerine götürülmüş ve bilahare selamet kapısına (menziline) götürülmüştür. Bedeninin sükunuyla iki ayağı emniyet ve rahat içinde yerinde sabitleşmiştir. Bütün bunlar kalbini kullandığı ve Rabbini razı ettiği içindir." [3]

 

Bu cümlelerde, dikkat edilirse "akıl hayatı" denilen başka bir hayattan bahsedilmektedir. Nefis mücahedesi ve nefs-i emmareyi öldürmekten, beden ve ruhun riyazetinden söz edilmektedir. Mücahede sonucu salikin kalbinden fışkıran ve dünyasını aydınlatan şimşek dile getirilmektedir; özleyen, can atan bir ruhun, salikin insanoğlunun seyir ve manevî yücelişinin son noktası olan menzile ulaşıncaya kadar sırasıyla katettiği menziller, merhaleler hakkında konuşulmaktadır.

Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Ey insan! Şüphe yok ki sen, Rabbine karşı çaba üstüne çaba göstermektesin; sonunda O'na varacaksın." [4]

 

Sonunda insanın huzursuz, ıstıraplı ve kederli kalbine inecek olan huzur ve güvenceden bahsedilmektedir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Bilin ki, kalpler ancak Allah'ı anmayla huzur bulur."  [5]

 

Nehcü'l Belâğa'nın 228. hutbesinde bu grubun kalp hayatına verdikleri önem şöyle tavsif edilmiştir: "Dünya ehlinin, bedenlerinin ölümünü gözlerinde büyüttüklerini görürler. Oysa onlar, yaşayan kalplerin ölümlerini daha büyük bilirler."

 

Nehcü'l Belâğa'da yetenekli, hazır ruhları alıp götüren ve o yöne sürükleyen cezbeler, şu şekilde anlatılmaktadır: "Canları yüceler yücesi olan yakınlık duraklarında olduğu hâlde, bedenleriyle dünya ehlinden görünürler, onlarla görüşüp konuşurlar." [6]

 

"Allah'ın, onlar için takdir ettiği ve tayin buyurduğu ecel olmasaydı, onların ruhları, sevaba iştiyak duymak, azaptan korkmak dolayısıyla göz yumup açacak bir müddet bile bedenlerinde karar etmezdi." [7]

 

"Özünü, işini-gücünü Allah için hâlis bir hâle getirmiştir; Allah da onu kendine has kılmıştır." [8]

 

Nefsi temizleme ve kulluk yolunu kat etme sonucu saliklerin kalbine akan Allah vergisi bilimler ve onlara nasip olan yakin şöyle beyan edilmektedir: "Gerçek basiret üzere kurulu bilgi onların kalbine doğru akın eder; onlar yakin ruhuyla kuvvetlenirler; refah alışkını insanlara zor gelen güçlükleri kolay görürler; bilgisizlerin kaçındıkları, hoş görmedikleri şeylerle haşir neşirdirler onlar." [9]

Günahtan Temizlenmek

İslâm öğretileri açısından, her günah, insanın kalbinde karartıcı ve matlaştırıcı bir etki bırakır ve sonuçta iyi işlere eğilim ve istek azalır ve diğer günahlara rağbet fazlalaşır. Bunun karşısında ibadet, kulluk ve Allah'ı anmak, insanın dinî vicdanını eğitir, iyi işler yapmaya meyil ve rağbetini fazlalaştırır; şer, fesat ve günaha eğilimini de azaltır; yani günahlardan kaynaklanan matlıkları giderir, onun yerine hayır ve iyiliğe eğilimi yerleştirir.

 

Nehcü'l Belâğa'da namaz, zekât ve emaneti eda etmekle ilgili bir hutbe var. Namaz hakkında tekit ve vurgulamadan sonra Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: "Namaz, günahları yaprakların döküldüğü gibi döker ve iplerin çözüldüğü gibi çözer (günahları günah ipinde çözer). Allah Resulü, namazı insanın kapısının önünden akan pınara benzetmiştir. Namaz kılan kimse, orada gece gündüz beş defa yıkanır. Böyle olan bir kimsede kirden hiç eser kalır mı?!" [10]

Ahlâkî Tedavi

Nehcü'l Belâğa'nın 190. hutbesinde azgınlık, zulüm ve kibir gibi birtakım çirkin ahlâka işaret ettikten sonra şöyle buyuruyor: "Allah, kullarını, bu ululanmadan, namazlarla, zekâtlarla, farz günlerdeki oruç tutup mücahede etmeleriyle, onların âzâsını sakinleştirerek, gözlerini haramdan çekindirerek, nefislerini alçaltarak, gönüllerine dincelme ihsan ederek, kendilerini büyük görmeyi onlardan gidererek korur."

Üns ve Lezzet

"Allah'ım! Dostlarını en iyi şekilde ağırlayan, sana tevekkül edenlere tek başına yetensin. Onları kalplerinin batınında görür, içlerinden geçenlere vakıf olur, basiretlerini ve sınırını bilirsin sen. Sırları, senin nezdinde aşikârdır. Kalpleri, hasretle senden yardım ister (senden ayrılığa dayanamazlar). Gurbet, onlara yalnızlık hissettirir de seni zikretmekle avunurlar. Üzerlerine musibetler yağdığı zaman senden yardım isterler." [11]

"Doğrusu Allah'ın zikrinin liyakatli kişileri vardır ki bütün dünya nimetleri yerine onu seçerler." [12]

 

Nehcü'l Belağa'nın 148. hutbesinde Hz. Mehdi'ye (a.f) işaret ederek ahir zamanda yiğitlik, cesaret, hikmet ve ibadet sıfatlarını kendilerinde toplayan bir gruptan bahsetmektedir: "Sonra dileyen topluluğun can gözlerini açar; körleşmiş kılıçları biler gibi onların görüşlerini biler. Kur'an'ın nuru gözlerinin nurunu ışıtır, görgülerini güçlendirir; tefsirle kulaklarını, duyuşlarını keskinleştirir; onlar da sabahleyin marifet kadehini içtikten sonra, hikmet nuruyla susuzluklarını giderirler, suya kanarlar."

 

 

------------

[1]- Kur'an-ı Kerim'i, harfleri sayılabilecek kadar yavaş, yâni anlamını düşünerek okumak, Müzzemmil suresinin 4. ayet-i kerimesinde emredilmektedir. Kur'an'ın gönüllere şifa, inananlara şifa ve rahmet olduğu Yunus suresinin 57 ayetinde ve İsrâ suresinin 82. ayeti kerimelerinde bildirilmektedir. Fussilet suresinin 44. ayetinde de Kur'an'a, “şifa ve hidayet” denmektedir. Secde edildiği vakit, alın, avuçlar, dizler ve ayak parmak uçları olan yedi uzvun yere gelmesi şarttır.

[2]- Nehcü'l Belağa, hutbe: 191.

[3]- Nehcü'l Belağa, hutbe: 218.

[4]- İnşikak, 6.

[5]- Ra'd, 28.

[6]- Nehcü'l Belağa, hikmet, 147.

[7]- Nehcü'l Belağa, hutbe, 191.

[8]- Nehcü'l Belağa, hutbe, 85.

[9]- Nehcü'l Belağa, kısa sözler, 147.

[10]- Nehcü'l Belağa, hutbe: 197.

[11]- Nehcü'l Belağa, hutbe: 225.

[12]- Nehcü'l Belağa, hutbe: 220.

Tarih: 19-02-2024

FACEBOOK YORUM
Yorum