içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Salih Amel - 3

Kalp huzurunun farklı derece ve mertebeleri vardır. Bu mertebelerin her biri, diğerinden daha mükemmel ve kâmildir.

Salih Amel - 3

Bismillahirrahmanirrahim

Kalp Huzurunun Mertebe ve Dereceleri

Salik, yüce kurb ve şühud makamına yükselmek için kalp huzurunun farklı mertebeleri derece derece kat edebilir. Uzun ve birçok makamları olan bir yoldur ve sülûk edenler için yararlı olabilecek bazı mertebelere işaret etmeyi uygun görüyoruz:

 

Birinci Mertebe: Kalp huzurunun ilk mertebesi, namaza duran kişinin namaz boyunca veya namazın bazı kısımlarında âlemlerin Rabbinin huzurunda durduğuna, O'nunla sohbet ettiğine, içini döküp yakardığına dikkat etmektir. (Kelimelerin anlamlarına dikkat etmeyip onların manasını ayrıntılı olarak bilmese bile.)

 

İkinci Mertebe: Kalp huzurunun ikinci merhalesi şundan ibarettir: Namaz kılan şahıs namaz hâlinde kendini Allah'ın karşısında görmeli ve O'nunla konuştuğunu bilmeli, ayrıca zikirlerin anlamlarına da dikkat edip Allah-u Teâlâ ile ne konuştuğunu da anlamalıdır. Kelimelerin telaffuzunu çocuğuna öğreten ve onu kelimelerin anlamlarıyla tanıştıran bir anne gibi, kelimelerin anlamlarını kalbine anlatıyormuş gibi dile getirmelidir.

 

Üçüncü Mertebe: Bu merhalede namaz kılan şahıs önceki merhalelere ilaveten tekbirin, tespihin, takdisin, tevhit ve hamt etmenin hakikatini ve zikirlerin diğer anlamlarını iyice bilir. İlmî burhan ve delillerle onlarla tanışmıştır ve namaz hâlinde onlara dikkat eder. Ne dediğini, ne istediğini ve kiminle konuştuğunu iyice bilir.

 

Dördüncü Mertebe: Bu merhalede namaza duran şahsın önceki merhalelere ilaveten, zikirlerin anlam ve tanımları tamamen zatının bâtınına etki etmiş, yakin ve mükemmel iman merhalesine ulaşmıştır. Bu durumda dil kalbe uyar ve onu izler. Kalp o hakikatlere iman ettiği, inandığı için dili zikretmeye zorlar.

 

Beşinci Mertebe: Bu merhalede namaz kılan şahıs, önceki merhalelere ilaveten mükemmel keşif, şühud ve huzur mertebesine erişmiştir. Hak Teâlâ'nın isimlerini, sıfatlarını ve mükemmelliklerini can gözüyle görür; Allah'tan başka hiçbir şeyi görmez. Hatta kendisine, eylemlerine, hareket ve zikirlerine bile teveccüh etmez. Allah-u Teâlâ ile konuşur; ancak, konuşandan ve konuşulan sözden bile gafildir. Kendi benliğini bile kaybederek Hakk'ın cemalini görmekte mahvolmuş, O'nda erimiştir.

 

Bu makamda da saliklere göre farklı olan mertebe ve dereceler vardır. Mezkûr makam derin bir okyanustur ve bu makamdan mahrum olan bizim bu okyanusa girmeyip işi ehline bırakmamız daha uygun olacaktır. "Ya Rab! Bizi zikrinin tatlılığıyla ve cemalini görmekle rızıklandır."

 

Kalp Huzurunda Etkili Faktörler

Kalp huzuru değerli olduğu kadar da zordur. İnsan namaza durunca, şeytan vesvese etmeye başlar. Devamlı kalbi sağa sola çeker, türlü düşünce ve fikirlerle meşgul eder. Hesap eder, planlar yapar, geçmiş ve gelecek meseleler hakkında düşündürür, ilmî meseleleri çözümler. Kişi, çoğu zaman tamamen unuttuğu konuları namazda hatırlar. Kendine geldiğinde ise artık namaz bitmiştir. Bu arada bir an namazı düşünse de hemen bu düşünceden çıkar.

 

Gerçekten üzücü bir durumdur bu! Bu serkeş, oyun ve eğlenceye düşkün nefsi kontrol etmek için ne yapmalı? Namazda dağınık fikirleri kendimizden uzaklaştırıp nasıl sadece Allah'a teveccüh edelim? Bu yolu kat eden ve muvaffak olanlar, bu konuda bize daha iyi rehberlik edebilirler. Dolayısıyla kalemin onların elinde olması elbette daha uygundur; fakat mahcup ve çaresiz bir kul olan bu hakir de kalp huzuru edinmekte yararlı olabilecek birtakım şeylere işaret edeceğim:

 

1- Sessiz ve Sakin Yer: Münferiden (yalnız ve cemaatle olmayan) veya nafile namazı kılmak isteyen kimsenin kalabalık, gürültü olmayan ve rahatsız edilmeyeceği sessiz bir yer seçmesi daha uygundur. Namaz kılınan yerde fotoğraf veya dik kati dağıtacak herhangi bir şey olmamalıdır. Umumi yerler de olmamalıdır. Evde de namaz için sessiz bir köşeyi seçmeli ve her zaman orada namaz kılmalıdır. Namazda sadece secde ettiği yere bakmalı veya gözlerini kapatmalıdır. Kalp huzuru için bunların hangisinin daha faydalı olduğunu görürse onu seçmelidir. Görüş alanının fazla olmaması için küçük bir odada veya duvara yakın bir noktada namaz kılmalıdır. Cemaat namazı kılıyorsa, sadece secde yerine bakmalıdır. İmam kıraati (sureleri) yüksek sesle okuyorsa, onun kıraatini iyice dinlemelidir.

 

2- Engelleri Kaldırmak: Namazdan önce kalp huzuruna mani olan engelleri bertaraf etmeli, sonra namaza durmalıdır. Örneğin eğer sıkışmışsa (büyük veya küçük abdeste ihtiyacı varsa), ilk önce hacetini gidermeli ve sonra abdest alarak namaza durmalıdır.

 

Aşırı derecede açlık ve susuzluk yüzünden huzursuzsa, önce açlığını gidermeli, sonra namaza durmalıdır. Keza aşırı yediği için namaz kılacak hâli yoksa, biraz dinlenip beklemeli, aşırı yorgunluk veya uykusuzluk yüzünden namaz kılacak hâli yoksa, biraz dinlenerek kendini bu durumdan kurtardıktan sonra namaza durmalıdır.

 

Eğer bir konunun açığa çıkmasından, bir olayın vuku bulmasından endişeliyse ve düşünceleri dağınıksa, mümkün mertebe namazdan önce endişesini bertaraf etmeli, sonra namaza durmalıdır.

 

Büyük engellerden biri mal, mülk, makam, mevki, eş ve çocuklar gibi dünya şeylerine tutkunluk ve aşırı derecede gönül bağlamaktır. Bunlara tutkun olmak ve gönül kaptırmak, namazda insanın bunları düşünmesine ve Allah'a teveccüh etmemesine sebep olur. Dolayısıyla namaz kılan şahıs kalp huzuru edinmek ve Allah'a yönelmek için bunlara tutkun olmamalı ve bunlarla ilgisini kesmelidir.

 

3- İmanı Kuvvetlendirmek: İnsanın Allah'a teveccühü, O'nun hakkında olan bilgi ve marifeti kadardır. İman, “yakin” haddine ulaşırsa, Rabbinin azametini, kudretini, varlığını ve gücünü iyice tanımışsa, doğal olarak O'nun karşısında huzu ve huşu edecek, gaflet ve unutkanlığa fırsat vermeyecektir. Allah'ı her yerde hazır, nazır bilen ve kendini O'nun huzurunda gören kimse, Allah-u Teâlâ ile konuşma olan namaz hâlinde O'ndan gafil olmaz. Güçlü bir padişahla konuştuğunda dikkatli olduğu ve ne yaptığını, ne dediğini bildiği gibi, Allah-u Teâlâ'yı da güçlü ve azametli olarak tanırsa, namaz hâlinde O'ndan gaflet etmez. Bu bakımdan insan namaz hâlinde daha çok ve daha iyi kalp huzuru bulmak için imanını kuvvetlendirme ve kâmil bir marifet edinme yolunda çaba harcamalıdır.

 

Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Allah'a, O'nu görüyormuş gibi ibadet et; (zira) sen O'nu görmesen de bil ki O, seni görmektedir. [1]

 

Eban b. Tağlib, İmam Cafer-i Sadık'a (a.s), "Ali b. Hüseyin'in (İmam Zeynelabidin -a.s-) namazda renginin değiştiğini gördüm" diye arz edince, İmam (a.s), "Evet o, karşısında durduğu mabudu bütünüyle tanıyordu" buyurdu. [2]

 

4- Ölümü Hatırlamak: Kalp huzuruna yararlı olabilecek şeylerden biri de ölümü hatırlamaktır. İnsan ölümü hatırlarsa, ölümün ne vaktinin ve ne de şartlarının belli olduğuna; her an, bütün şartlar altında gerçekleşebileceğine, hatta bu namazın kıldığı son namaz olabileceğine dikkat ederse, bu durumda namazını gaflet hâlinde kılmaz. Namaz kılmak isteyen kimsenin namazdan önce ölümü hatırlaması, ecelinin geldiğini ve canını almak için Azrail'in yanı başında hazır olduğunu, bir saatten veya birkaç dakikadan fazla zamanı olmadığını, ondan sonra amel defterinin kapatılacağını ve ebedî ahiret yurduna gireceğini, orada hesaba çekileceğini ve amellerinin sonucunda ya Allah'ın yakın kullarının yanında mutlu hayata ve ebedî saadete kavuşacağını veya cehennemin dibinde bedbaht olacağını, azap ve işkence edileceğini düşünmesi çok faydalıdır.

 

Ölümü hatırlamak ve göz önünde canlandırmakla daha iyi kalp huzuru ve manevî bir hâl bulup, kendisini Allah'ın huzurunda görebilir; namazı daha iyi kalp huzuru, huşu ve veda hâlinde kılabilir. İşte insan namaza başlamadan önce bu hâli kendinde oluşturmalı ve namaz boyunca onu devam ettirmelidir.

 

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: Farz namazı, veda namazı gibi kılan ve bundan sonra namaz kılmaya muvaffak olmayacağından korkan kimse gibi zamanında kıl ve namazda secde yerine bak. Sağ ve sol tarafında birilerinin olduğunu (seni izlediklerini) bildiğin takdirde namazı iyi kılacağını hissedersen, bil ki sen, seni gören, kendisini göremediğin bir kimsenin huzurundasın. [3]

 

Yine İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: Namaz için kıbleye yönelince dünyayı, dünyada olanları, insanları ve onların durumunu tamamen unut. Allah'ı anmaktan seni gaflete düşüren her şeyden kalbini temizle ve can gözüyle Allah'ın azametini gör; (hesap-kitap ve amellerin sunulması için) Allah'ın karşısında durduğun zamanı hatırla. Herkesin içinde olanları ve önceden gönderdiklerini aşikâr edeceği ve bütün insanların Rablerine dönecekleri günü hatırla. Korkuyla ümit arası bir hâlde dur. [4]

 

5- Hazırlık: Namaz kılmak isteyen kimse engelleri bertaraf ettikten sonra sessiz ve uygun bir yerde namaza hazırlanır. Namaza başlamadan önce Allah-u Teâlâ'nın sınırsız azamet ve kudretini ve kendi zaaf ve güçsüzlüğünü hatırlar. Âlemlerin Rabbinin ve mülkün sahibi olan Allah'ın karşısında durup onunla konuştuğunu, her şeyi, hatta gizli düşünceleri bilen çok büyük bir gücün karşısında durduğunu duyar ve idrak eder.

 

Ölümü, amellerin muhasebe edilişini, cennet ve cehennemi gözünde canlandırmalı, ölümünün yakınlığını ve hatta bu namazın, kıldığı son namaz olabileceğine ihtimal vermeli, nefsi uysallaşıncaya ve kalp huzuru buluncaya kadar bu düşüncelere devam etmeli, sonra teveccüh ve kalp huzuruyla ezan ve ikame okumalıdır.

 

Teveccüh, kalp huzuru ve huşu için manevî bir hâl bulursa, iftitah (başlangıç) tekbiri alıp namaza başlamalıdır. Fakat henüz hazır olmadığını ve hâlinin değişmediğini hissederse, "Euzu billâh" diyerek şeytanın vesveselerinden Allah'a sığınmalı ve hazır olduğunu hissedinceye kadar önceki programa devam etmelidir.

 

Sonra kalp huzuruyla anlamına dikkat ederek iftitah tekbiri alıp namaza başla. Ancak kiminle konuştuğuna ve ne konuştuğuna dikkat et. Dilinle kalbinin bir olmasına, yalan konuşmamaya dikkat et: "Allah-u Ekber"in anlamının ne olduğunu biliyor musun? Yani Allah tavsif edilemeyecek kadar yüce ve büyüktür. Ne dediğine iyice dikkat et. Acaba gerçekten söylediğin şeye kalben inanıyor musun?!

 

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: Namaz için kıbleye doğru durduğun zaman dünyayı, dünyada olanları, insanları, insanların hâllerini ve meşguliyetlerini tamamen unut. Seni Allah'ı anmaktan meşgul eden her şeyden kalbini temizle ve kalp gözüyle Allah'ın azamet ve celalini gör. Allah'ın huzurunda durduğunu hatırla, insanların önceden yaptığı amellerini aşikâr edeceği ve Allah'a döneceğin günde Allah'ın huzurunda duracağını hatırla.

 

Namazda korkuyla ümit arası bir hâlde ol. İftitah tekbiri alınca, yeryüzünde ve gökyüzünde olan şeyleri küçük bil. Zira namaz kılan kimse tekbir alınca, Allah-u Teâlâ onun kalbine bakar, namazın hakikatine dikkat etmediğini görürse, ona şöyle hitap eder: Ey yalancı! Beni mi aldatmak istiyorsun? İzzet ve celalime andolsun ki, seni zikrimin lezzetinden mahrum edeceğim; kendi yakınlığımdan ve münacatımdan lezzet almaktan mahrum kılacağım. [5]

 

Evet, namazdan önce, niyet ve iftitah tekbiri hâlinde hazırlıklı olmanın kalp huzurunda pek fazla etkisi vardır. Ancak ondan daha önemlisi bu hâli devam ettirmektir. Gaflet edilecek olursa, nefsanî dikkat dağılır, huzur ve teveccüh hâli bozulur.

 

Bu yüzden namaz kılan kimse namaz hâlinde nefsine göz-kulak olmalıdır, gönlünün kapısını Allah'tan başkalarına kapayıp vesveselerin ve dağınık düşüncelerin oraya girmesine engel olmalıdır. Kendisini her zaman Allah'ın huzurunda görmeli; Allah-u Teâlâ ile konuşuyor, O'nun karşısında rükû ve secdeye gidiyormuş gibi namaz kılmalı, kıraat hâlinde zikirlerin anlamlarına dikkat etmeye çalışmalı, ne söylediğini ve ne kadar büyük bir kudret sahibiyle konuştuğunu bilmeli ve namazın sonuna kadar bu hâlini devam ettirmeye çalışmalıdır. Şüphesiz bu zor bir iştir; fakat dikkat, ciddiyet ve çaba gösterilirse kolaylaşır. "Bizim uğrumuzda cihat edenlere, biz şüphesiz yollarımızı gösteririz."

 

Başlangıçta muvaffak olamazsa, ümidini kesip meyus olmamalı; bilakis zamanla nefsini kontrol altına almak için daha ciddi ve daha kati bir şekilde işe girişmelidir. Dağınık düşünceleri kalbinden kovmalı ve gönlünü Allah'a yöneltmeli; bir gün, birkaç hafta, hatta birkaç ay başarılı olmazsa, ümitsizliğe kapılmamalıdır; zira sonunda mutlaka başarılı olacaktır.

 

Öteden beri insanların arasında namazın başından sonuna kadar tamamen kalp huzuru olan ve namaz hâlinde Allah'tan başka hiçbir şeye dikkat etmeyen seçkin kişiler var olagelmiştir ve günümüzde de böyle insanlar vardır.

 

Biz de böyle yüce bir makama erişmekten ümit kesmemeliyiz; tamamen erişemiyorsak, en azından mümkün miktarla erişmeye çalışalım, zira bu da ganimettir. [6]

Ayetullah İbrahim EMİNÎ

 

-------------

[1]- Nehcü'l-Fesahe, s.65.

[2]- Biharu'l-Envar, c.84, s.236.

[3]- Biharu'l-Envar, c.84, s.233.

[4]- Biharu'l-Envar, c.84, s.230.

[5]- Biharu'l-Envar, c.84, s.230.

[6]- Namazda kalp huzuru bulmak için, İmam Humeyni'nin (r.a) eseri olan "Sırru's-Salât" gibi namazın esrarı hakkında yazılmış olan kitaplara müracaat edilsin.

Tarih: 16-11-2023

FACEBOOK YORUM
Yorum