Selbî Sıfatlar
Yüce Allah’ın, mümkünatın (yaratıkların) bütün kusur, noksanlık, sınırlılık ve diğer sıfatlarından münezzeh ve beri olması Selbî sıfatların tanımlamasıdır.
Bismillahirrahmanirrahim
Selbî sıfatların en önemli kısmı, O'nun mürekkep (bileşik) olmamasıdır. Yani madde ve cisim değildir; görülmez. O'nun için zaman, mekân, yer ve yön yoktur; her nevi ihtiyaçtan beri ve münezzehtir. O'nun zatında yer, konum, olay ve değişim söz konusu değildir. Yüce Allah'ın sıfatları O'nun zatıyla aynıdır; yani zatına ek bir nitelik değildir.
Emirü'l-Müminin Ali (a.s) bir hutbesinde şöyle buyuruyor: Hiçbir şey O'nu meşgul etmez; zamanın geçmesi O'nda hiçbir değişikliğe neden olmaz; varlığı hiçbir mekâna sığdırılamaz ve hiçbir dille tavsif edilip niteliği anlatılamaz. [1]
İmam Cafer-i Sadık (a.s) da şöyle buyurmaktadır: Yüce Allah, zaman, mekân, hareket, intikal veya durmayla nitelendirilemez. Bilakis zaman, mekân, hareket, intikal ve sükûnu bizzat Allah yaratmıştır. Yüce Allah, zalimlerle zorbaların O'nun hakkında söylediği her şeyden çok daha üstündür. [2]
Selbî Sıfatların Açıklaması
Yüce Allah'ın "mürekkep" olmaması demek, O'nun terkiplerden ve bileşimlerden oluşmaması demektir. Çünkü her bileşim ve terkibin parçaları vardır. Oysa yüce Allah'ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Allah'ın birliği, yani O, mutlak kemaldir ve hiçbir sınır ve haddi bulunmamaktadır. Sınırlılık veya ihtiyacı gerektiren şey, sadece mümkün olan varlıklara mahsustur ve yüce Allah ise, bundan beri ve münezzehtir.
Yüce Allah Madde Değildir, Görülemez
“Gözler O'nu idrak edemez; O ise, bütün gözleri idrak eder; O Lâtif ve haberdar olandır.” [3]
Soru: Allah'ı görmek neden imkânsızdır?
Cevap: Bir varlığın görülebilmesi için gereken özellikler, yüce Allah'ta mevcut değildir ve O'nun için imkânsızdır. Yani görülmesi için madde olması gerekir; belli bir mekânı, yönü, boyutu ve parçaları olması gerekir. Zira her maddede bunlar bulunmaktadır ve her maddenin boyut, hacim, renk… vb. gibi özellikleri vardır. Dahası, bütün maddeler değişkendirler ve değişime uğrarlar. Bu nedenle de zaman ve mekâna muhtaçtırlar. Bunlar da mümkün olan varlıkların, var olmaları ve varlıklarını sürdürebilmeleri için nedene muhtaç olan varlıklara mahsus özelliklerdir. Yüce Allah ne maddedir ve ne de görülebilirdir.
Ehlisünnet'ten bazıları yüce Allah'ın kıyamet günü cisimleşeceğini ve gözle görülebileceğini ileri sürmüş ve bu konuda makul olmayan tuhaf görüşler serfetmişlerdir. Ancak bunun Kitap, sünnet ve mantığa tamamen aykırı olduğu bilinmeli ve yüce Allah'ın bu tür yakıştırmalardan münezzeh olduğu unutulmamalıdır.
İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmaktadır: Yüce Allah'ın madde olduğunu zanneden kimse bizden değildir. Biz dünyada ve ahirette böylelerinden uzağız. [4]
Mekânı Yoktur ve Her Yerde Vardır
Madde olmayan soyut bir varlığı kavrayabilmek, madde dünyasında esir olan ve o dünyaya alışmış bulunan insanoğlu için çok zordur. Yüce Allah'ı tanıyıp kavrayabilmenin ilk adımı, O'nu mahlûkatın bütün özelliklerinden münezzeh bilmektir. Yüce Allah'ı mekândan münezzeh bilmediğimiz sürece O'nu tanıyıp varlığını idrak edebilmemiz mümkün olmayacaktır. Esasen mekân ve boyut, maddenin kaçınılmazlarındandır. Oysa yüce Allah'ın maddî bir varlık değildir.
O, Her Yerde Vardır
“Doğu ve batı Allah'ındır, nereye dönerseniz Allah oradadır, Allah ihtiyaçsızdır ve bilendir.” [5]
“Nerede olursanız Allah sizinledir; Allah bütün yaptıklarınızı görendir.” [6]
İmam Musa İbn Cafer (a.s) şöyle buyuruyor: Şüphesiz, yüce Allah zaman ve mekân olmaksızın daima vardı ve şimdi de öyledir. Hiçbir mekân O'ndan boş olmadığı hâlde O, hiçbir mekânı işgal etmiş ve hiçbir yere girmiş değildir. [7]
Adamın biri İmam Ali'den (a.s) "Yüce Rabbimiz gökleri ve yeri yaratmadan önce neredeydi?" diye sordu. İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Nerede" sorusu, mekân sorusudur. Oysa yüce Allah vardı ve mekân diye bir şey yoktu. [8]
Yüce Allah Nerededir?
“el-İrşad” ve “el-İhticac” adlı kitapta şöyle geçer: Yahudi ulemasından biri halifenin (Ebu Bekir veya Ömer) huzuruna çıkarak "Siz, Peygamber'in halifesi misiniz?" diye sordu. Halife "Evet" deyince, Yahudi din adamı, "O zaman yüce Allah'ın nerede olduğunu söyleyebilir misiniz bana? Yerde midir, yoksa gökte midir?" diye sordu. Halife "Gökte, Arş'tadır O" diye cevap verdi. Yahudi âlim "O zaman yeryüzünde Allah yoktur, öyle mi?" diye sordu. Halife öfkelenerek "Uzaklaş benden! Yoksa öldürürüm seni!" dedi. Yahudi şaşırarak oradan ayrıldı ve İslâm dinini alaya almaya başladı. Olayı duyan İmam Ali (a.s) onunla görüşerek, "Sorduğun soruyu ve aldığın cevabı duydum" dedi. Sonra da şunları ekledi: Ama biz Müslümanların inancına göre yüce Allah mekânın yaratıcısıdır. Bu nedenle bir mekânda bulunması mümkün değildir. Yani bir mekâna sığmaktan münezzeh ve bir mekânla sınırlanmaktan çok daha yücedir O.
Bizzat kendi kitaplarınızdan birinde şöyle yazılı değil mi? Bir gün İmran oğlu Musa (a.s) oturmuşken doğu yönünden bir melek geldi. Hz. Musa (a.s) ona nereden geldiğini sorunca "Rabbimin katından geliyorum" dedi. Sonra, batı yönünden bir melek geldi. Nereden geldiğini sorunca, Rabbinin katından geldiğini söyledi. Bu sırada bir başka melek geldi. Nereden geldiğini sorduğunda "Yedinci gökten, Rabbimin katından geliyorum" dedi. Bu arada bir melek daha geldi ve Hz. Musa (a.s) "Nereden geliyorsun?" diye sordu. "Yerin yedinci katından, Rabbimin katından geliyorum" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Musa (a.s) "Hiçbir mekânın O'nsuz olmadığı ve hiçbir mekânın bir başka mekândan kendisine daha yakın bulunmadığı Rabbim münezzehtir!” dedi. Yahudi din adamı "Şehadet ederim ki apaçık hak işte budur ve sen, Peygamberinin halefi olmaya herkesten daha layıksın." [9]
Duada Neden Elimizi Göğe Doğru Açarız?
Hişam İbn Hakem şöyle anlatır: Bir gün İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) huzuruna çıkan bir kâfir "Rahman, Arş'ı istivâ etmiştir" ayetinin anlamını sordu. İmam (a.s) kısa bir açıklamadan sonra "Yüce Allah'ın hiçbir mekâna ve hiçbir mahlûka ihtiyacı yoktur. Bilakis, her şey O'na muhtaçtır" buyurdu. Adam "O hâlde dua sırasında elinizi göğe kaldırmanız ile yere çevirmeniz arasında fark yok demektir" dedi.
İmam (a.s) "Yüce Allah'ın ilim, ihata ve kudreti açısından, dediğin konuda fark yoktur ve ikisi de birdir" buyurdu ve şunu ekledi: Ancak, yüce Allah dostlarına ve sevdiği kullarına, dua ederken ellerini göğe, Arş'a doğru açmalarını buyurmuştur; zira rızkın madenî oradadır. Biz, Kur’an ve Hz. Resulullah'ın (s.a.a) haberlerinde ispatlanan hakikatlere sarılmaktayız. Bize "Ellerinizi yüce Allah'a doğru kaldırın" diye buyrulmuştur. Bütün ümmet bu buyruk hakkında görüş birliğine sahiptir." [10]
İmam Ali de (a.s) şöyle buyuruyor: Namazınızı tamamladığınızda elinizi göğe açıp dua edin!
Bu söz üzerine, birisi "Allah-u Teâlâ her yerde yok mudur?" diye sordu, İmam (a.s) "Elbette vardır" buyurunca adam "O hâlde kulları neden O'na yakarırken ellerini göğe açıyor?" diye sordu. İmam (a.s) şöyle cevap verdi: Kur’an-ı Kerim'de "Sizin rızkınız ve size vaat edilenler göktedir" buyruğunu okumadın mı? O hâlde insan, rızkın mahallinden başka nereden rızkı istesin? Rızkın ve ilâhî vaadin mahalli göktür! [11]
Üstat Asgar Kaimî
-------------
[1]- Nehcü'l-Belâğa, 178. hutbe.
[2]- Biharu'l-Envar, c.3, s.309.
[3]- En'âm, 103.
[4]- Şeyh Saduk, et-Tevhid, 6. bab. 20. hadis.
[5]- Bakara, 115.
[6]- Hadid, 4.
[7]- Şeyh Saduk, et-Tevhid, 28. bab, 12. had.
[8]- Şeyh Saduk, et-Tevhid, 28. bab, 4. had.
[9]- Peyam-ı Kur’an, c.4, s.274.
[10]- Biharu'l-Envar'dan nakille, c.3, s.330.
[11]- Biharu'l-Envar'dan nakille, c.90, s.308.
Tarih: 26-01-2023