içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Sevgi ve Onu Elde Etmenin Yolu

Bismillahirrahmanirrahim

Sevgi ve Onu Elde Etmenin Yolu

Gerçek sevgi nedir? İlâhî sevgiye ulaşmanın yolları ve bunun engelleri nelerdir?

“Sevgi”, gerçekte algı ve bilgi sahibi bir varlığın kalbinde, kendi varlığıyla, eğilim ve istekleriyle uygunluğu olan bir şeye karşı ortaya çıkan haldir. Sevgi, demir ve mıknatıs arasındaki çekim gücüne benzeyen algısal bir cazibe olarak tanımlanabilir. [1]

 

Gerçek sevgi, akıl aşamasından geçtikten sonra insanın bütün benliğine ulaşan sevgidir. Böyle bir sevgi, insanı yeryüzü halifesinin gerçek örneği kılacaktır. Sevgi, insanı kimyaya ve ışık saçan inciye dönüştürür; hatta duygusal ve hayalî sevgi bile, akıldan coşan sevginin tedbiri ile başka bir anlam kazanır ve insandan insan yaratır. Farklı açılardan bakılarak sevginin birtakım dalları olduğu ifade edilmiştir. Bir bakıma sevgi, hakikî ve mecazî olmak üzere ikiye ayrılmış ve mecazî sevgi de, nefsanî ve hayvanî olarak sınıflandırılmıştır. [2] Bir başka yaklaşımla sevgi, duygusal (doğal), hayalî (vehmî) ve aklî olarak ayrıştırılmıştır. [3] Başka bir yaklaşımla da sevgi, cismanî ve ruhanî olmak üzere iki kısma bölünmüştür.

 

Kur'an'da Sevginin Aşamaları:

Sevginin aşamaları marifete bağlıdır. [4] Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de, insanların marifetleriyle orantılı olarak sevginin aşamalarını şöyle açıklamıştır:

“Fakat yakın olanlardan ise, ona rahatlık, güzel rızk ve naim cenneti vardır. Eğer o sağdakilerden ise, "Ey sağdaki! Sana selam olsun!" Ama yalanlayıcı sapıklardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır! Ve (onun sonu) cehenneme atılmaktır.” [5]

 

Yüce Allah'ın sıfatları hakkında gerçek marifetten yoksun olan ve teslimiyet suretinde onları kabul edenler, esenlik ehlinden ve sağ ashabındandırlar. Hayal ve dalalet ehli olan bazıları, bu sıfatlardan hayal yoluyla bazı anlamlar çıkarsamışlardır ki, yüce Allah o anlamlardan münezzehtir. Bir de mukarrep (=yakınlaştırılmış) kullar vardır ki onlar, bu sıfatların gerçeğine arif ve vakıf olanlardır. İşte bu kulların mükâfatı, onların sevgileri uyarıncadır. Mukarreplere nimet, sağ ashabına esenlik ve hayır verilir; yalanlayıcılar ise, ateştedirler. [6] İyilik, güzellik, dış görünüş uygunluğu, öz sevgisi... sevginin nedenleri olarak sıralanabilir. [7]

 

Allah Sevgisi:

Yüce Allah, gerçek sevginin tek muhatabıdır ve peygamberlere, imamlara, önderlere, bilgelere, bilginlere, takvalılara, akrabalara... olan sevgi, Allah sevgisinin uzantısında olmalıdır. Yüce Allah’ın sevgisi hakkında söylenmiş çok şey vardır ve bu sevgi Kur'an-ı Kerim'de övülmüştür. [8] Yüce Allah'a sevgi, o mukaddes zata gönül vermek anlamınadır ve yüce Allah'ın kullara sevgisi ise, rahmet nazarıyla onlara bakması ve kutsî bereketleriyle onları feyizlendirmesidir. O halde Allah'ın kullara olan sevgisi, onun zatında bir değişim ve tesiri gerektirmez; zaten yüce Allah'ın kahrı da böyledir.

 

Yüce Allah’ın sevgisi, insanın gerçek yaşamının olmazsa olmazı, kaçınılmazıdır ve bu sevgi için de bir sınır belirlenemez. Diğer varlıklara duyulan sevgi, asla yüce Allah sevgisinden bağımsız olmamalıdır. Daha açık bir ifadeyle, ancak yüce Allah'a münteseb ve bağlı olan şeyler sevilmeye layıktır. Buna göre, yüce Allah sevgisi zat itibariyle her şeyden bağımsızdır; mahlûkat sevgisinin ise zatî varlığı yoktur. İnsanın gerçek sevgilisi yüce Allah'tır ve bu sevginin özü insanın varlığına işlenmiştir. Bu sevginin ortaya çıkması için gönül sayfasını, üzerine konan tozlardan temizlemek ve arındırmak gerekir.

 

Allah Sevgisi Kazanmanın Yolu:

Allah sevgisini kazanmak için yüce Allah'ı tanımak gerekir. Allah'a dönük bu marifet arttıkça sevgi de artacaktır. Allah sevgisi kazanmanın iki yolu vardır: Amelî ve nazarî yol.

 

1- Amelî yol: Bu, yüce Allah'ın bahşettiği nimetler hakkında düşünmektir. Fıtrat ve akıl ilkesi uyarınca, iyilik eden herkes sevilir. Kuşkusuz bu iyilik ne kadar çok olursa, ona duyulan sevgi de o kadar çoğalacaktır. İnsan bu yöntemde yüce Allah sevgisini kalbinde sağlamlaştırmalı, fani ve geçici dünya sevgisinden elini eteğini çekmeli ve Allah sevgisi için gönlünü uygun bir zemine dönüştürmelidir. Çünkü dünyevi olguların sevgisini taşıyan bir kalpte Allah sevgisine yer kalmaz. Allah sevgisi ile dünya sevgisi, asla bir araya gelmeyecek cennet ile cehennem veya siyah ile beyaz gibidir.

 

Yüce Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Dünya sevgisi ile Allah sevgisi asla bir kalpte birleşmezler. [9]

 

İmam Cafer Sadık'ın (a.s) bu husustaki bir hadisi şöyledir: Andolsun Allah'a, dünyayı ve bizden (Ehl-i beyt) başkasını seven Allah'ı sevemez. [10]

 

Şair şöyle demiştir:

Ey sevgili, gönlüm ve ruhum senindir

Her ayanım ve nihanım senindir

Kimden bu dert, bilmem, ama

Bilirim ki dermanım sendedir.

 

2- Nazarî yol: Sevgi marifetin bir koludur ve bu nedenle de insan bir şeyi tanımadıkça onu sevemeyecektir. O halde sevgiye ulaşmanın ilk adımı bilgi ve marifettir. Gerçek sevgiyi yaratacak en yüce marifet ise, yüce Allah hakkındaki marifettir.

 

İmam Ali (a.s) bu gerçeğe şöyle dikkat çekmiştir: En yüce marifet, münezzeh olan Allah'ı tanımaktır. [11]

 

İnsan, Allah sevgisi yaratan ilâhî marifeti farklı yollardan elde edebilir ve bunlar şöyle sıralanabilir:

a) Gönül veya fıtrat yolu (irfan):

Tanrı bilimi insanın fıtrî içgüdülerindendir (burada akıl fıtratı değil, gönül fıtratı kastedilmiştir). Çünkü insan, yaratılışının ve ruhunun öz yapısının gereği olarak yüce Allah'ı tanır. Bu gizemli ve manevi güç, insanın aslî ve kutsal eğilimlerinden ve bilinçaltı güdülerindendir; adeta insanın "ben"i dışındaki gizli "ben" olup Allah sevgisini haykırır.

 

Nizam Nişaburî bunu şöyle dile getirmiştir:

Bu perde ardında benden başka bir konuşan vardır

Kalpte sır saklamak olmaz, çünkü bir gammaz vardır

Ey bülbüller, gülistandan bir gül getirin, halvet evine

Bu kafes köşesinde zemzeme eden biri vardır,

Tevhit sözlü; bu dertle kendime derim ki

Kulağını dudaklarıma yaklaştır ki bir ses vardır.

 

Bu hissi tanımanın iki yolu vardır: Bunlardan biri, bizzat ve amelen kendimizin kendi varlığımızı ve başkalarının varlığını yoklamamızdır. Diğeri ise, bilgelerin yıllarca zahmet çekip ulaştıkları bu sonucu araştırmamızdır. [12]

 

Şair şöyle demiştir:

İyilerin güzel yüzünde, onu hep ayan gördüm

Güzel yüzlülerin gözünde, onu hep güzel gördüm

Her aşığın gözünde, tek layık olan oydu

Vamık'ın nazarında Azra'yı hep o gördüm

Gönül yorgunlarının dilberini, dertlilerin dert ortağını

Kimsesizlerin yardımcısını her yerde hep o gördüm

Kırık kalbin arzusunu, buldum ki âlemden odur

Ben dertlinin maksadını her şeyde hep o gördüm

Öteye ve beriye hep baktım, sevgiliden başkasını görmedim

O vardı herkese yeten, sadece hep onu gördüm

Dertli gönüle huzur, dosttan özgesini seçme

Fi'l-cümle hep onu gör, çünkü ben hep onu gördüm

Gülistan gülünü, sahrayı, çölleri gördüm

O idi gül bahçeleri, sahrada hep onu gördüm

Meykede ve gül bahçesinde duru mey iç

Gül ve süseni kokla ki bunları hep o gördüm.

 

b) Algı ve bilim veya tabiat (tabii bilimler) yolu:

Âlemin hissedilir varlıklarını zahirî duyular yoluyla algılamak, Kur'an-ı Kerim'in davetlerinden biridir. Bu çağrıya kulak verip gereğini yapan insan, yüce Allah'ı tanıma yoluna girmiş olacaktır. Bu yolun üç kolu vardır:

– Evrenin yapısına işlenen sistem ve düzeni tanıma, yaratılışın inceliklerine odaklanma,

– Varlıkları yaratılışları yönünde hareket ettiren gizli yönlendirici gücü tanıma,

– Evrenin var oluş ve yaratılışını tanıma. [13]

 

c) Akıl ve kanıt (felsefe) yolu:

Bu, karmaşık ve girift bir yol olduğundan herkes bu yolda başarılı olamaz. Ancak bu yol en sağlam ve en güvenli yollardan biridir. Gönül ve fıtrat yolu, her ne kadar -bireysel ve tecrübî açıdan- en yetkin ve en mükemmel yol ise de, bir bilim ve kural şeklinde kamuya öğretilemez, halka aktarılamaz. İşte bu açıdan felsefe ayrıcalıklıdır; çünkü o, öğrenim ve öğretim yoluyla halka aktarılabilir. Yaratılışın duyusal ve bilimsel inceleme yolu, sadelik ve açıklık bakımından en üstün yoldur. Ancak bu, insanı sadece belli bir aşamaya ulaştırır ve o da, evrenin ilim, kudret ve tedbire dayalı olduğudur. İnsan felsefe yoluyla, celal ve cemal açısından ilâhî sıfatların kapsam ve kuşatıcılığına ulaşacaktır. Sonuç itibariyle bu üç yol, Allah sevgisi oluşturmada etkilidir.

 

İnsandaki Allah Sevgisinin Belirtileri:

Yüce Allah'ı sevip sevmediğini bilmek isteyen biri, bu sevginin belirti ve nişanelerine sahip olup olmadığına bakmalıdır. Allah sevgisinin alamet ve nişaneleri kısaca şöyledir:

1- Yüce Allah'ı bütün sevdiklerinden üstün tutmak,

2- Zahirde ve batında, sorgusuz ve sualsiz olarak yüce Allah'a itaat etmek ve teslim olmak,

İmam Ali (a.s), bu hususta Haris Hamdanî'ye şöyle buyurmuştur: Bütün işlerinde Allah'a itaat et; çünkü Allah'a itaat etmek her şeyden üstündür. [14]

3- Bütün işlerde kendini Allah'a uydurmak,

4- Allah dostlarını Allah için sevmek,

5- Allah ile buluşmayı yaşamaya tercih etmek,

İmam Ali (a.s) bu hususta şöyle buyurmuştur: Münezzeh ve yüce Allah ile buluşmayı seven kimse dünyadan ayrı durur. [15]

6- Allah sevgisi karşısında her şeyi küçük görmek,

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Onların canlarında Allah yücedir ve onun dışındaki her şey gözlerinde küçüktür. [16]

7- Sürekli olarak Allah'ı anmak,

Yüce Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Bir şeyi seven kimse, onu çok anar. [17]

8- Allah ile ünsiyeti ve onun rızasını her şeyden üstün tutmak.

Şairin dediği gibi:

Hiçbir şeyim olmasa da, ne dünyada, ne ukbada

Sen benim varımsan, her şeyim var; artık hiçbir şey olmasın

Gönlümde yer olmaz, sevgiliden başkasına

Her iki cihanı düşmana ver, sevgili yeter bize.

9- Sevgilinin kitabı olan Kur'an'ı sevmek, ona bakmak, günde en az elli ayet okumak. Çünkü Kur'an, ilâhî ahitnamedir. [18]

10- Sevgilinin yolunda canıyla ve malıyla cihat etmek ve çaba sarf etmek.

Dr. Rıza RAMAZANÎ

 

-----------

[1]- Ali Şirvanî, İslâmî Ahlâk ve Onun Teorik Dayanakları, s.137.

[2]- el-İşarat ve't-Tenbihat, c.3, s.383. Merhum Hace, “aşkı” tanımlarken bu dalları zikretmiştir. Gerçekte aşk ile sevgi arasında hiçbir fark yoktur; fakat şu var ki "aşk" sevginin çoğalmış halidir. Bu nedenle Merhum Molla Sadra (r.a), bu iki dalı sevgi hakkında kullanmıştır. Esfar, c.7.

[3]- Sevginin bu kısımlara ayrılmasının nedeni şudur: Sevgi, algının bir koludur; algı da ya hissî, ya hayali veya aklîdir. Muhammed Rıza Kaşifî, Sevgi Öğretisi, s.51-52.

[4]- İhyau Ulumi'd-Din, c.4, s.296.

[5]- Vâkıa, 88-94.

[6]- Allame Tabatabai (r.a), el-Mizan Tefsiri, c.19, s.139-140. İhyau Ulumi'd-Din, c.4, s.296.

[7]- Muhammed Rıza Kaşifî, Sevgi Öğretisi, s.56-62.

[8]- Mâide, 54; Bakara, 165; Tevbe, 24; Âl-i İmran, 31-32...

[9]- Muhammed Muhammedi Reyşehrî, Mizanü'l-Hikmet, c.2, s.228, h.3161.

[10]- Muhammed Muhammedi Reyşehrî, Mizanü'l-Hikmet, c.2, s.228, h.3156.

[11]- Muhammed Muhammedi Reyşehrî, Mizanü'l-Hikmet, c.15, h.11941.

[12]- Muhammed Hüseyin Tabatabaî, Felsefe İlkeleri ve Realizm Yöntemi, c. 5, s. 51. Erbain (Kırk Hadis Şerhi), İmam Humeynî, s.105; Murtaza Mutahharî, Fıtrat.

[13]- Muhammed Hüseyin Tabatabaî, Felsefe İlkeleri ve Realizm Yöntemi, c.5, s.56.--

[14]- Nehcü'l-Belağa, s.354, Mektup: 69.

[15]- Mizanü'l-Hikmet, c.8, s.526, h.1803.

[16]- Nehcü'l-Belağa, Hutbe:184.

[17]- Hüseyin Ensariyan, İslâmî İrfan, c.2, s.104.

[18]- Muhammed Rıza Kaşifî, Sevgi Öğretisi; Beheşti, Seyr ve Süluk; Muhammed Taki Misbah Yezdî, Kur'an'da Ahlâk, c.1.

Tarih: 28-02-2024

FACEBOOK YORUM
Yorum